Ankara... Ankara...
Seni görmek ister her bahtı kara...
Aka Gündüz’ün mısraları devam ediyor:
Senden yardım umar her düşen dara
Yetersin onlara güzel Ankara.
Burcuna göz diken dik başlar insin,
Türk gücü orada her zoru yensin,
Yoktan var edilmiş ilk şehir sensin,
Var olsun toprağın, taşın Ankara.
Bir sabah vakti Ankara’da hiçbir şeyden haberiz yaşadığımı öğrendim. Hani sözüm ona ömrümüz Başkentte geçti. Sosyaliz ya, gazeteciyiz ya her şeyden haberdar olduğumuzu sanıyordum. Yanılmışım Ankara... Yanıltmışsın Ankara...
Muhanete muhtaç olmama adına baba yadigarı bahçe katı evimden dışarı çıktığımda gördüklerim makyajlı imiş! Gerçeği bu sabah gördüm.
Her bahtı karanın, her dara düşenin görmek istediği Ankara’yı kurtuluş ümidi görüp Irak’taki zulümden kaçan Türkmenlerin sefaletiyle yaşadığım birkaç saat yetti de arttı ile...
Kandaşlarım, gardaşlarım, soydaşlarım dalga dalga akıyor Ankara’ya da kimseden çıt çıkmıyor. Öyle ya 3 milyon Suriyeli, Iraklı, Yezidi için mekan olan Türkiye kendilerine de yabancı değildi ki...
Gelmişler, varlarını yoklarını doğdukları topraklarda bırakıp Erbil’den, Kerkük’ten, Telafer’den dalga dalga gelmişler...
Bildikleri tek yer Ankara, Ata’sının başkenti... Türkiye denince ilk akıllarına gelen, sığınacak liman Ankara!
Telafer neyse, Kerkük neyse Ankara da o...
Taaa ötelerden, Sütçü İmam’ın torunlarından gelen bir telefon toplanan yardımları Kerkük’e ulaştırmak için destek istiyordu... Telefonun öbür ucundaki Milliyetçi Hareket Partisi Kahramanmaraş Milletvekili Aday Adayı sayın Alparslan Kenger idi.
Ne ilginç, ne büyük tesadüf kandaşım, gardaşım rahmetli Sadun Köprülü ile kurduğumuz TÜRKMEN-SAD Derneği’nde tanıdığım yiğit kardeşim Özgür Türkmen Akkuş ile de Türkmenlere yardım konusunda dertleşmiştik. 3.000’e yaklaşan aile ve toplamda 15.000 kişiyi bulan Türkmen’in dramını aktarıyor, aç kalmamaları adına acil gıda desteği istiyordu.
Kahramanmaraş’ta gıda var; düşman yolları kesmiş Kerkük’e ulaştırmak zordu... Özgür ve Alparslan kardeşimizi buluşturduk yardımlar konusunda...
Sonuçta koca bir nakliye aracı ile Ankara Mamak’taki depoya indi yardımlar. Alparslan kenger, beraberinde Hüseyin Cahit Şahin ve genç Bozkurt Yunus Emre Öztürk ile gelmişti Ankara’ya...
Sevinçle indiriyordu yardım bekleyen Türkmenler... Ve onlara kılavuzluk yapan Şenol Whaley, Ali Haydar ve diğerleri biraz sonra gıda almak için gelecek Türkmenlere paketlerini ulaştırmanın heyecanı içinde idi... Yardım organizasyonunda kadın eli de vardı… Dalya Hürmüzlü ve Nilgün Engin de Türkmenlerin çığlığını duyurmaya çalışıyordu...
Sabahın erken saatlerinden itibaren başlayan hazırlık saat 09.00’u gösterdiğinde artan kuyruklarla renklenmişti... Şehitlik’ten, Akdere’den, Altmışevler’den, Abidinpaşa’dan 7’den 70’e o uzun yolu katederek geliyorlardı kandaşlarımız...
Kahramanmaraşlı can kardeşlerimiz ile birlikte yardımlarını alarak yola koyulan Türkmenlerin evine konuk olduk sonra... Sağlıksız şartlarda dar odalarda 5-6 kişinin kaldığı soydaşlarımızı görmek oldukça üzdü bizleri... Uzun uzun feryatlarını dinledik... Sağlıktaki sıkıntılarına, çalışıp aylıklarını vermeyen paragöz gaddar işverenlere kadar... Türkmen gardaşlarımı, kandaşlarımı Ankara'da boynu bükük görmek tüm günümü kapkara etti... Onlar ürkekler, çaresizler, işsizler ve ne acı ki açlar!
Suriyeli’ye hay hay Türkmen’e yoh yoh, yazıklar olsun!
Birilerinin Türk ile işi olmadığını çok daha iyi anladığım bir gün böylece geride kalıyordu. Herkesi iyi uykular vesselam...
Yazıma intihar etmek isteyen simitçi babanın titreten feryadı ile noktayı koyalım:
“- Sen, manavdan geçerken, meyveleri canları çekmesinler diye montunla iki kızının yüzlerini kapatıyor musun?”