Şehidimizin, Fırat’ımızın ardından Mustafa Yıldızdoğan kardeşimizin bir dörtlüğüyle yazıma başlamak istiyorum.
Yine tuzlandı yara,
Tabip yaramı sara,
Fırat, sırata yürür,
Kan düştü kara.
Çözüm değil çözülmenin gün gibi ortada durduğu Türkiye gerçeği İzmir’de suratlara şamar gibi indi. Fırat’ımızın şehit edilişi, çözüm yaygarasına devam edenlerin deve kuşu misali başına kuma gömmesinin ürünüdür!
Kendi askerlik şubelerini kuran, vergi dairelerini işletmeye açan, yol kontrolü yapanlar Güneydoğumuzda cirit atıyor. Öyle şeyler yaşanırken birileri kalkıyor, çözüm sürecinin hala gönül seferberliği olduğunu iddia ediyor. Vallahi pes!
Ne gönül seferberliğiymiş ki Ege Üniversitesi’nin yiğit Fırat’ını katlediyorlar. Ne acı ki nefret söylemleri günden güne acı meyvelerini veriyor.
İşte “Çözüm” adı verilen ihanet süreci bu defa da Ege Üniversitesi’nde etkisini gösterdi. Ne acıdır ki; çözüm çözüm diye çözülmeye meydan verenlerin uygulamaları yüzünden üniversite kampüsleri terör örgütü kamplarına çevrildi. Ege’de eli kanlı teröristler söz konusu üniversiteyi adeta saldırı üssü olarak kullanıyor. Bir gün değil tam üç gün boyunca kargaşa çıkaran kanı bozuk hainler, hedef yaptıkları Fırat Çakıroğlu’nu yaralamakla kalmamış, bölücü canavarlar olay yerine gelen ambulansı bile engelleyince bir fidanımız daha toprağa düşmüş; ne acıdır ki analar bir kere daha gözyaşlarına boğulmuştur.
Hükümet aklını başına almalıdır; “Analar ağlamasın” sloganıyla başlatılan sürecin yalnızca çözülme getirdiği çok geç olmadan görülmelidir.
Çünkü süreçten bebek katili bölücüler kârlı çıkıyor; AKP iktidarından imtiyazlar kopardıkça azıyorlar da azıyorlar.
Elbette taviz sürecinden yüz bulan eli kanlı bölücüler, kendilerine hedef olarak Milliyetçi-Ülkücü gençliğimi alıyorlar. Açılım dediğiniz ucubenin cezasını Türk gençliği çekiyor.
Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı’nın kıymetli Genel Başkanı Olcay Kılavuz Beyin, hükümet erkanına şu seslenişine dikkat çekmek istiyorum:
“...Şu asla unutulmamalıdır ki: Ülkenin bekası ve selameti için sabır ve sükutu şiar edinen Ülkücüler, fırtına öncesi sessizliği de daima içlerinde barındırmaktadırlar! Can verdiğimiz gibi canımızı korumasını da elbette biliriz!
Terör örgütü uzantılarına sözde mahkeme kuracak kadar yüz veren, kampüslerin terör kampı haline getirilmesine izin verenler, ilelebet terör örgütü ile aynı damgayı taşıyacak ve Türk Milletinin öfkesinden kurtulamayacaklardır.
Ülkücü Hareket dün nasıl küresel güçlerin sömürü düzenine izin vermediyse, bugünde bu güçlerin taşeronluğunu yapan terör örgütünün ve mevcut iktidarın bölme projelerine geçit vermeyecektir.
Türk Milleti bu elim hadisenin acısını içine atmayacak, hesabını eli kanlı canilerden ve ihanet ortaklarından mutlaka soracaktır.”
Milliyetçi-Ülkücü Hareketin yeni ve tarifsiz acısı dindirilmeli, Ege Üniversitesi kampüsünü bebek katillerine yuva yapanlar hemen gereğini yapmalıdır.
Durumun çok ciddi, öfkenin dağ gibi, tehdidin çok büyük, Türk milletinin kederinin tahammül edilemeyecek boyutta olduğu artık AKP iktidarınca görülmelidir.
PKK’lı alçaklara daha fazla yardım ve yataklık yapılmamalı. Hainlerin Türkiye’nin her yerine mevzilenmesi önlenmelidir.
Yıkım projesiyle belini doğrultanların, ihanet süreciyle şımaranların ve kuduranların masum canlara, hiçbir suçu ve günahı olmayan vatan evlatlarına kıymasına dur denilmelidir.
Fırat’ımızı hayattan koparan kanlı cinayet, AKP-PKK ortak yapımı olarak milli hafızalarda yerini almış bulunmaktadır. AKP-PKK ortaklığından medet umanlar artık aklını başına almalı, ateşle daha fazla oynamamalıdır.
Milliyetçi Hareket’in Lideri Dr. Devlet bahçeli Beyin şu tarihi uyarısıyla yazıma nokta koyuyorum:
“- Kahrımız ve celalimiz devasadır, konu vatan ve millet esenliği olunca gözümüzü daldan budaktan esirgemeyeceğimizi herkes bilmektedir.”