O’na, daha çok ihtiyacımız olduğu günlerdeyiz...
O ki mi; Gazi Mustafa Kemal Atatürk...
O’nu unutturmaya değil, özellikle genç nesillere bilinmeyen yönleriyle tanıtmak mecburiyetindeyiz.
Bir ölüm yıldönümünde daha saygı ve minnetle anarken evet, O şöyle diyordu:
“- Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kafidir!”
İşte O’nu anlamanın yolu da Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusunu daha iyi anlatmaktan geçiyor...
Anlamak için anlatmak lazım!
Anlatamazsan, bugün yaşadıklarımızı yaşarız!
Malum, son dönemlerde Atatürk hakkında hatırlatmaktan çok unutturmak adına çabalar var. Bu çabalardan şımaran bazı kendini bilmezler de hakarete varan şeylerle karşımıza çıkıyorlar.
Atatürk’ü unutturmak adına oynanan oyunlara karşı elbetteki aziz Türk milleti gerekli hassasiyeti gösterecektir.
Türk milleti O’nun izinde giderken bunu ancak ve ancak O’nu iyi tanımakla sağlayacaktır. Bunun için de çok okumak, kaynaklara inmek durumundayız.
Ömrü boyunca 3 bin 997 kitap okuduğu kayıtlara geçen ve 7 kitap yazdığı bilinen Atatürk’ün neslinin bugünkü halinin ibretlik olduğunu da üzülerek ifade edeyim.
Mustafa Kemal Atatürk, kendisini benimseyenlere akıl ve ilmin rehberliğini önerirken şöyle diyor:
“- Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar.”
Ve yine bakınız Büyükelçi Charles H. Sherrill, kitaplaştırdığı hatıralarında Atatürk için neler diyor:
“...Mustafa Kemal, cesareti kırılmış bir millete liderlik edebilmek için bütün bu döküntülerin arasından bir kartal gibi yükseldiği zaman, ihtişamlı bir ileri görüşle ilk yapılacak işin ‘Türkleri yeni baştan Türkleştirmek’ olduğunu tespit etmişti.
Türk milletinin yeni baştan, yüzlerce yıllık tarihindeki büyük zaferlerin kazanıldığı zamanlarda olduğu gibi Türk kardeşliği haline gelebilmesi için, Osmanlı halitası içinde bulunan kalp madenleri atmak ve asıl cevheri ortaya çıkarmak gerekiyordu...”
Büyükelçi, “Bir Elçiden Gazi Mustafa Kemal” isimli kitabında O’nu anlatmaya devam ediyordu:
“...Cesareti kırılmış bir milletin ruhunu büyük bir sabırla yeniden canlandırıp istilacılara karşı bir birlik halinde birleştirerek onları memleketten sürüp çıkaracak kadar kuvvetlendirdiğini gördük.
Türkiye’nin kalbinde, Ankara yaylasında O’nu halkla birlikte, halk için halkı idare ederken gördük. Fakat bu da O’na yetmedi. Halkın hayatını ve adetlerini tesir altında bırakan 11 reformla yeni bir devir açtı.
...Bu, insana hayretler veren Türk, Türkiye’yi bir defa daha ırkı, tarihi ve diliyle övünür bir hale getirerek ve yüzyıllardan beri olmayan bir şekilde geleceğinden ümitli kıldı.
* * *
Söz o büyük insandan, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten açılmışken birkaç konuyu daha dikkatlere sunmak istiyorum...
Ressamlarımız lütfen affetsinler! Bu çağda hala Atatürk’ün birbirine benzemeyen afişlerini yapıyorlarsa diyecek sözümüz, bu benzemez portreleri resmi binaları boydan boya asan yetkililere olacaktır. Lütfen özen gösterelim!
Evet bir 10 Kasım’ı daha yaşıyoruz...
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün üzerinden 74 yıl geçti.
O’nu anmak, O’nun neferleri olduğumuzu göstermek için aziz milletimi ve elbetteki O’na çok şey borçlu olan Ankaralıları Anıtkabir’de buluşmaya davet ediyorum.
Evet aziz Türk milleti, seni yeniden Türkleştiren Mustafa Kemal Atatürk’e olan borcunu ödemek istiyorsan O’nun eserlerinin bekçisi olmalısın.
O’nu birazcık tanıtmaya çalıştığım bu yazımı çok güzel bir sözü ile noktalayalım:
“- Benim yaradılışımdaki en büyük özellik Türk olarak dünyaya gelmemdir.”