Düştüğümüz yerden kalkacak, hayata yeniden başlayacaktık. Hayatın şartları ne olursa olsun insanca yaşayacaktık. Onurumuzla, şerefimizle, haysiyetimizle gelecek nesillere örnek olacaktık.
Ne yazık ki hayallerimiz yarım, umutlarımız başka bir bahara kaldı. Öylesine yitirdik ki tüm değerlerimizi artık toparlanmak imkansız bir hâl aldı. Her şey öylesine ucuz ve basitleşti ki edep, haya, utanma, duygusunu vallahi arar olduk. Giyim ve kuşamdan tutun insanoğlunun hâl ve hareketlerine kadar artık her şey mide bulandırıyor.
Bir zamanlar namusu ve şerefi için yaşayanların ahvali şuan içler acısı durumda. Evleri, yatak odaları, mahremiyeti maddiyat uğruna hem sokak da hemde sosyal medyada.
Bu yüzden evde oturmayı kitaplarla hemhal olmayı bu aralar daha çok seviyorum.
Eskiden televizyonda dizi ve film izlemeyi o kadar seviyordum ki şuan nefret ediyorum. Gündemi dahi takip etmek istemiyorum. Elime telefonu alıp sosyal medyada gezinmek bile beni huzursuz ediyor.
Neden diye soracak olursanız dostlar; insanlığı teknolojiye ayak uyduracağız diye yerle yeksan ettiler.
Keşke teknoloji olmasaydı da insanca bir yaşam sürseydik. Eski değerlerimize geri dönebilseydik. Bizleri biz yapan, insanları birbirine bağlayan değerlerimize sahip çıkabilseydik. Şuan toplum inanın bu hâlde olmazdı.
Bizim zamanımızda değerlerimizin bir değeri vardı. Insanlar birbirine anlayış, saygı, sevgi ve hoşgörü ile yaklaşırdı. Biri bir hata yaptığında o hatasından ötürü yüzü kızarırdı. Büyüğe sonsuz hürmet ve saygı, küçüğe sevgi vardı. Şimdilerde bırakın saygı ve sevgiyi; büyükler öldürülmekten, taciz ve tecavüze uğramaktan, küçük çocuklar ise dışarı çıkmaktan korkuyor. Eski zamanlarda evlere çat kapı gidilirken; şimdilerde ise akraba ve dost ziyaretlerine randevu ile gidiliyor. İnsanlar kapı deliğinden misafir karşılar hâle geldi.
Varın gerisini siz hesap edin...
Yeşilçam filmleri, diziler, programlar, yarışmalar, haberler aracılığı ile bir neslin ahlakını çökerttiler bütün değerlerimizi bir çırpıda yok ettiler. Ekranlarda çarpık ilişkileri, çıplaklığı, özgürlük kavramı adı altında sunarak subliminal mesajlar aracılığı ile aile kavramına ve genç kızlara lanse ettiler.
Eşler birbirini aldatmaya başladı sonrasında ise boşanmalar ve kadın cinayetleri arttı. Şiddet, darp, öldürülme normal karşılandı. Kızların flört, sevgili, manita adı altında namus kavramları yok oldu. Erkeklerin evlilik umudu serbet ilişki, kızların beyaz gelinlik hâyali aşk oldu.
Bize ne oluyor!
Kim bizi bu hâle getirdi!
Neden kendimize çeki düzen vermiyor ve düzelmiyoruz!
Şu üç günlük dünyada insanca yaşamak çok mu zor!
Yazık vallahi yazık!
Herkes şapkasını önüne koysun ve muhasebesini iyi yapsın. Cennet ucuz olmadığı gibi cehennem lüzümsuz değil. İnsan bu dünyada nasıl yaşar ise öyle ölür. Şu üç günlük dünyada insanca yaşamak bu kadar zor olmamalı. Bana sorarsanız dostlar bizler yaşadığımızı zannediyoruz. Lakin yaratılmışların en üstünü olarak, hayvandan aşağı bir yaşam sürüyoruz.
Abdurrahim Karakaç'un bir kaç dizesi günümüzü özetler niteliktedir.
Nereye baktıksa hoş bakamadık
Bir düştük, bir daha hiç kalkamadık
Sarıldık dünyaya, bırakamadık
Ahreti harcadık… Daha ne kaldı?
Dilendik batıda, dağıttık şarkta
Ar-namus kalmadı ev ile barkta
Ekranda, sahnede, caddede, parkta
İffeti harcadık… Daha ne kaldı?
Sözleri, zehirli yılan ettik biz
Her şeyi her şeyi yalan ettik biz
Sevgiyi, dostluğu talan ettik biz
Hürmeti harcadık… Daha ne kaldı?
Şartlandık en câni arzular için
Koymadık tek mâni, arzular için
Üç günlük nefsânî arzular için
Cenneti harcadık Daha ne kaldı?
Sünneti kaybettik, farzı kaybettik
Sahabeden miras tarzı kaybettik
Manevî talebi, arzı kaybettik
Kısmeti harcadık… Daha ne kaldı?
Her şeyimizi yitirdiğimizin artık farkına varalım.
Ben bu çağdan nefret ettim, etimle kemiğimle nefret ettim... diyen
"Cahit Zarifoğlu" ne güzel söylemiş. Bu çağdan nefret etmemek inanın imkansız. Lakin her şeye rağmen hayata tutunmak ve yaşamak zorundayız...
Hayat yaşama cesareti olanı sever!
Malatya'mın güzel insanlarına selam olsun.