Fatiha Üzerine Mülahazalar

Hamd Alemlerin Rabbi Allah'a mahsus” olduğunu ilan ile başlar fatiha

FATİHA ÜZERİNE MÜLAHAZALAR (4)
“Hamd Alemlerin Rabbi Allah'a mahsus” olduğunu ilan ile başlar fatiha…
“Hamd” ın “Alem” ve “Rab” kavramları ile bir arada zikredilmesi, kişiyi “ben” olmaktan çıkarıp “biz” yapıyor…
“Alem” derken sadece bizim yaşadığımız bir alemi değil nice alemleri varlığını düşünürüz…
“Hamd ederken” de bütün bu alemler adına akıl sahibi ve halife olarak yaratılan biz insanoğlu yaratıcıya şükrümüzü takdim etmiş oluyoruz…
Dolayısıyla biz de bir cihetle de cemiyetleşiyoruz…
Varlıklar içinde bir varlık, kullardan bir kul oluveriyoruz…
Sadece kendimiz adına ve sadece verilen nimetlere karşı bir teşekkürde de bulunmuyoruz…
Bütün varlıkların bir sözcüsü olarak onlar adına; verilen, verilmeyen, ileri de verilecek nimetler adına “teşekkürü” ve “şükrü” de ihtiva eden “hamd” kavramı ile şükrümüzü ifade ediyoruz…
Hem bu (hamd) kavram ile sadece verilen-verilecek nimetlere karşı bir “teşekkür” değil, verilecek her türlü “hastalık, bela ve musibet” karşısında, bize ondan takdir edilen her “hal” karşısında “memnuniyetimizi”, “kendisinden razı olduğumuzu” da ifade ediyoruz…
Yani,
“Değil mi ya Rab! Bana gelen her şey sendendir… Başım gözüm üstüne…
Sevgilinin kahrı da, lütfü de, gülü de, dikeni de… hepsi hoş…
Zira değil mi her şey bana onu hatırlatıyor… Bana sunduğu her şey ile kendini hatırlatıyor…
Bu benim/bizim unutulmadığımı(zı)n göstergesi değil mi?
Sevgili tarafından, unutulmamak ne büyük bir saadet, mutluluk, bahtiyarlık…” diyoruz…
Bunun içindir ki “hamd” kelimesi sadakat makamında değildir, ihlas makamından söylenir…
Yani, biz insanlara “teşekkür” ederken, Allah'a “hamd” ederiz.
İnsanlara hamd etmeyiz…
İnsanlardan gelen nimetlere, iyiliğe teşekkür; cefaya da sitem ederiz, olumsuz tepki veririz…
Ama yaratıcıdan bize gelen, gelmiş-geçmiş, hali hazırdaki ve gelecekteki her türlü nimet ve sıkıntıya, genişlik ve darlığa, ihsan ve belaya karşı hep “hamd” ederiz ancak…
“Hamd” yaratıcı peşinen şeksiz şüphesiz kabul etmekle birlikte, bütün fiil ve amellerin, her şeyin yegâne kaynağının Allah olduğunun da kabulüdür ayrıca…
Bu kelime daha çok pencereler açar… Biz burada bu kadarıyla yetinelim…
İşin doğrusu kişinin yaratıcıyla olan bağının kaviliğine göre bu kelime de derinlik kazanır…
Kul, Cenab-ı Hakk'ın kendisiyle, alem ile olan ilgi ve alakasını, kendilerine sunulan nimetlerin şükrünü ve her hal üzerindeki memnuniyetini “hamd” ile ifade ettikten sonra, edeb ve adabını takınarak yaratıcı hakkındaki iman ve ümidini zikretmeye devam eder…
Bir kariyer sahibi insan şöyle dursun sıradan (hiçbir kul Allah indinde sıradan değildir, burada her hangi makam, mevki, etiket sahibi olmayan insanı kastediyoruz) birisine ismen hitap etmenin ne kadar terbiye sınırlarını zorladığını bir düşünsenize…
Vali, doktor avukat… gibi topumda itibarı olan unvanlara sahip kişilerin kendilerini tanıttırırken öncelikle bu unvanlarını zikretmelerini bir düşünsenize…
Ne mana ifade ediyor sizce…
Teşbihte hata olmasın kul da, bin bir isme sahip, malikul mülk sahibi olan, her şeyin tasarrufu kendinden bulunan yaratısını “rahman” ve “rahim” isimleriyle zikretmesi hem yaratıcı karşısındaki takındığı edebin bir göstergesi, hem de yaratıcısı hakkında bilgi sahibi olduğunun göstergesidir…
Yani kul, kimin huzurunda olduğunun farkında olduğunu kainata ilan ediyor…
Ve daha sonraki ayetlerde geleceği gibi yaratıcısıyla sağlamak istediği yakın bağın tesisi, huzuruna kabulü için kulun attığı adımlardır…
Her bir kul, “hamd” “rab” “alem” “rahman” “rahim”… gibi kelimeleri kendini rabbine yakınlaştıracak birer basamak kılıyor, araç ediniyor…
Ramazan Kuran ayıdır. Kuran bin aydan hayırlı kadir gecesinde inmiştir… Bizler hiç olmazsa bu ayda, bu gecede kuranı anlamaya yoğunlaşmalıyız…
Bizimle konuşan rabbimiz bizden neyi, niçin istiyor…
Bizim kendisine takdim ettiğimiz ihtiyaç listemiz de ne var…
En azında bunu bilmeliyiz…
Fatiha üzerine mülahazalarımıza devam edeceğiz inşallah…

Ramazan 2015 Haberleri