En iyi 10 diyalogsuz film

Diyalogsuz Ukrayna filmi “Kabile”nin gösterime girdiği hafta “diyaloğa kapalı” filmleri hatırladık. Diyalogsuz ya da çok az diyalog içeren bu filmler görüntü, hareket ve sözsüz oyunculuğun yeri geldiğinde ne kadar güçlü bir dil olabildiğini kanıtlıyor

Mehmet AÇAR/HT PAZAR

Sona Doğru 2013 (All is Lost) Yönetmen: J.C. Chandor Tek oyunculu bir film. Robert Redford, okyanusta yaşam mücadelesi veren usta bir denizci rolünde. Yönetmen Chandor öyküyü oyunculuk sanatı ve resimlerle anlatarak bir çeşit saf sinemaya ulaşıyor. Film sadece bir hayatta kalma öyküsü değil. Gerçek cesaretin yaşla ve tecrübeyle geldiğini; olgunluğun biraz da ölüm korkusuna karşı durmakla ilişkisi olduğunu anlıyoruz. Geçmişi ve kimliği hakkında hiçbir şey bilmediğimiz yaşlı denizci konuşmuyor, düşünüyor ve eyleme geçiyor. Biz de kafasından geçenleri anlamaya çalışıyoruz. Bir aksiyon filmi kadar sürükleyici...

Mösyö Hulot Tatilde 1953 (Les Vacances de Monsieur Hulot) Yönetmen: Jacques Tati Mösyö Hulot kibar, güleryüzlü bir Fransız. Tatile çıkıyor ve deniz kenarındaki bir otele yerleşiyor. Hulot, bütün iyi niyetine rağmen bir dizi kaza ve yanlış anlaşılmaya yol açmaktan kurtulamıyor. Tati, tatil kavramı ve tatilci üzerinden modern dünyaya muzip bir bakış atıyor. Komedide ekol olarak kabul edilen yönetmen ve oyuncu Jacques Tati’nin filmleri genelde çok az diyalog içeriyor. Tati, mizahı “hareket eden resimler”in içinde yakalayarak diyalogsuz sahnelerin ve filmlerin önünü açan yönetmenlerden biri.

Kırmızı Balon 1956 (Le Ballon Rouge) Yönetmen: Albert Lamorisse İçinde diyalog olmadan Albert Lamorisse’e en iyi özgün senaryo Oscar’ını kazandıran film, yalnız bir çocukla kırmızı bir balonun dostluğunu anlatıyor. Kırmızı balon çocuğu Paris sokaklarında izler, onunla birlikte okula gider. Balon düşmanı bir çocuk çetesi ortaya çıkana kadar her şey yolundadır. Lamorisse’in fantastik tatlar da taşıyan 34 dakikalık filmi, dostluğun gücünü son derece sade bir üslupla anlatıyor.

Amcam 1958 (Mon Oncle) Yönetmen: Jacques Tati Mösyö Hulot, her şeyin otomatik olduğu bir evde yaşayan kız kardeşine misair olur ve kayınbiraderinin müdür olduğu plastik fabrikasında işe girer. 1950’li yıllarda tüm dünyaya sessiz sinemanın gücünü yeniden hatırlatan Tati’nin listede iki filminin birden olması kuşkusuz şaşırtıcı değil. Diyaloglara değil harekete, jeste ve görüntülere inanan Tati “Amcam”da 1950’li yıllarda moda olan gösterişli maddiyatçılığı, makineleşen hayatı ve modern toplumu eleştiriyor.

The Naked Island 1960 (Hadaka no shima) Yönetmen: Kaneto Shindo Taşıma suyla değirmen dönmez. Peki taşıma suyla tarım olur mu? Japon yönetmen Shindo, hiçbir su kaynağının olmadığı bir adada sırtlarında taşıdıkları ve kayıkla getirdikleri iki kova suyla tarım yapıp yaşamaya çalışan bir ailenin doğaya karşı verdiği mücadeleyi anlatıyor. Shindo’nun geniş ekran siyah beyaz kadrajları ve Hikaru Hayashi’nin müzikleri eşliğinde film giderek daha etkileyici bir hale geliyor. Filmi “savaşta hezimete uğrayan Japonya’nın tekrar ayağa kalkmak için verdiği toplumsal mücadele” üzerinden değerlendirmek de mümkün.

Deli Dolu 1976 Silent Movie Yönetmen: Mel Brooks 1970’lerin Hollywood’unda sessiz film çekmek isteyen üç çılgın sinema âşığının maceraları. Üç kafadar filme para bulabilmek için Paul Newman, Burt Reynolds gibi yıldızları ikna etmek için ellerinden geleni yaparlar. Sinema olunca işin içinde elbette aşk ve tutku da vardır. Filmdeki tek diyaloğun ünlü Fransız pandomimci Marcel Marceau’ya ait olması ise “Deli Dolu”nun en hoş yanlarından biri. Sessiz filmle mizahın derin ilişkisini açığa çıkaran filmlerden.

Balo 1983 (Le Bal) Yönetmen: Ettore Scola En iyi tek mekân filmleri seçkimizde de yer alan “Balo”, Jean-Claude Penchenat’nın Campagnol Tiyatrosu’nda sahneye koyduğu bir tiyatro oyunundan sinemaya uyarlandı. Film, Paris’te bir dans salonunun 50 yıllık öyküsü üzerinden Fransa tarihinin dönüm noktalarını anlatıyor. Nazi işgalinden 1968 olaylarına ve 1980’lere uzanan filmde, öykü sinema ve dans sanatı üzerinden aktarılırken 50 yıllık bir zaman kesiti içinde modanın ve dansların değişimi de gözler önüne seriliyor.

Ayı 1988 (L’Ours) Yönetmen: Jean-Jacques Annaud Amerikalı yazar James Oliver Curwood’un romanından sinemaya uyarlanan film, öksüz bir yavru ayının öyküsünü anlatıyor. Sevimli yavru, yetişkin bir ayıyla arkadaş olsa da sorunları bitmiyor. Bu kez de avcılar peşlerine düşüyor. Dijital efektlerin henüz gelişmediği bir dönemde gerçek havyanlarla çekilen “Ayı” gösterime girdiği yılın en çok konuşulan filmlerinden biriydi. Diyalog kullanmayan Fransız yönetmen Annaud, seyircinin olaylara hayvanların cephesinden bakmasını sağlayarak etkileyici bir anlatım başarısı sergiledi.

Belleville’de Randevu 2003 (Les triplettes de Belleville) Yönetmen: Sylvain Chomet Fransız animasyon sanatçısı Sylvain Chomet ilk uzun filminde kendine özgü bir görsel dünyayla çıkıyor karşımıza. Jacques Tati’den çok etkilendiği belli olan Chomet, diyalogları bir yana bırakıyor, öyküyü resimler üzerinden anlatıyor. Film bisiklet sürmeye tutkuyla bağlı genç bir adam ve büyükannesinin hikâyesini anlatıyor. İşin içinde Fransa Bisiklet Turu, kötü adamlar ve Belleville Sisters adlı bir dans ve şarkı grubu da var... Yalnızlık, tutku ve sevgi üzerine çok hoş bir film.

Kuzular Firarda 2015 (Shaun the Sheep Movie) Yönetmenler: Mark Burton, Richard Starzak Stop-motion animasyon tekniğiyle gerçekleştirilen filmlerle tanınan İngiliz Aardman Stüdyoları’nın yıldızı “Koyun Shaun” bu kez bir sinema filmiyle karşımıza geliyor. Shaun haftada 7 gün çalışmaya isyan edince çiftlikte her şey birbirine giriyor ve koyunlar kendilerini şehirde buluyorlar. Aardman filmlerinin çoğunda olduğu gibi yetişkinleri de, çocukları da yakalayabilecek kaliteli bir mizah duygusu bütün filme hâkim. Film, sessiz sinema dönemindeki harekete dayalı “slapstick komedisi”ni hatırlatan çok hoş sahnelere sahip.

Sinema Haberleri

‘Testere’ Ödüle Doymuyor