17 Aralık operasyonları, AK Parti - Cemaat sürtüşmesi gibi algılansa da benim görebildiğim kadar TOBB’a bağlı Oda seçimlerinin başlangıcıdır.
Tüm Türkiye’de olduğu gibi Malatya da bundan nasibini aldı. Sessiz sedasız geçiştirdiyse bile.
Oda seçimleri öncesine ve sonrasına girmeyeceğim. Durumu izleyenler gördü.
Hatta Cemaat ve ötekileri diye adlandırılan, İnönü Üniversitesi Rektörlük seçimleri öncesi başlayan ve seçimler sonrası yer değiştirmelere kadar uzanan süreci Malatya da yaşadı.
‘Cemaatçi’ kelimesini kendi isminin önünde kullananlar bile oldu.
Hemen her kurumda, isminin önünde ve arkasında ‘Cemaatten’(dir) kelimesinin kullanılması moda oldu. Bu ibareyi taşıyanlar, aldı yürüdü. Serbest meslek erbabı birbiri ardına aldığı işlerden zengin olurken, ailesi hatta yedi sülâlesine yetecek birikim elde etti. Buna Malatya Belediyesi çalışanları ve Belediye ile ortak iş yapanlar da dahil (bu kişileri, zamanı ve zemini geldikçe açıklayacağımdan şüpheniz olmasın).
Şimdi o kişiler “yok O biz değiliz” diyecekler ve hatta daha önce ‘desinler’ diye abonesi oldukları Cemaat yayınlarının aboneliklerini iptal ettirme yolunu seçeceklerdir.
Aklımın ermediği şu: Bu kurumlar ‘Cemaatçi’ olanları nasıl ayrıştıracak? Malatya Belediyesi’nin seçim öncesi böyle bir tasarrufu olamaz. Ne cemaatçi diye iş verdiği kuruluşlar, ne cemaatçi diye destek verdiği STK’lar ne de cemaatçi diye statüsünü yükselttiği personeller yönünden yaptırımı olamaz. Kurumlar Ankara’dan gelecek emirler doğrultusunda hareket etmek zorunda.
Çok karmaşık işler bunlar.
Aklıma Malatya’ya has bir hikâyecik geldi, yazımı bununla sonlandırayım…
Malatya’lı olup yaşı 50 ve üstü olanlar net hatırlar; şimdi ki çevreyolundan 70’li yıllara kadar Banliyö tren seferleri yapılırdı. Malatya Ticaret ve Sanayi Odası’nın yeni yaptırdığı hizmet binasının olduğu bölge bahçelikti ve küçücük bir pınar akardı.
Bu pınar, zamanın alkoliklerinin uğrak yeri ve konaklama alanıydı.
Akşam alkolden eve gidecek hali kalmayan bir vatandaş oracıkta sızıp kalır. Sabah uyandığında, akşam şarap içtiği tasın üzerine bir karganın konduğunu ve tasın içinde kalan şarabı içtiğini görür. Karga şarabı içtikten sonra karşıdaki Ermeni (Taşhoron) Kilisesi’nin çanına konar ve üzerine pisler.
Vatandaş akşamdan kalmanın etkisi ile “Estağfurullah” diye iç çeker:
“Yahu bu şarap ne illetmiş. Adamı dinden imandan ediyor. Karga bile ne yaptığını şaşırdı içince. Müslüman olsa şarabı içmez, Hristiyan olsa çana pislemez” der.
Ve tövbe istiğfar için kalkar hamama gider, abdest alır ve cami’ye gider…
Saygılarımla