Küçükken hep bir hayalim vardı. Okuyup güzel ülkemde öğretmen olacaktım. Öylesine ulaşılmaz bir hedef ve özlemdi ki benim için inanın bu duyguyu anlatamam. Öğretmen olduğumda, vatanına, milletine, devletine bağlı, ahlaklı ve vicdanlı bir nesil yetiştirecektim.
Herkesin yarışta olduğu bir düzende ideallerimi gerçekleştirmek adına yıllarca okudum. Sonunda atanamasamda nihayetinde
öğretmen oldum.
Memleketime döndüğümde yıllarca vermiş olduğum emeğin; bir karşılığının olmadığını farkettim.
Ösym 'nin "Kpss, Eğitim Bilimleri" denilen saçmalıktan ibaret, bitirmiş olduğum branşım ile alakası olmayan bir sınav sistemi yüzünden; emeklerim, gayretim, gençliğim, ideallerim, yıllarım ne yazık ki bir anda yok oldu.
Bazen kendi kendime niye okudun diye kızsamda, bazende iyi ki de okumuşsun diyiyorum.
En acısıda iyi ki de atanamamışsın!
Neden diye soracak olursanız;
Sosyal ve görsel medyada meslektaşlarımı adeta öğrencilerin oyuncağı haline getirdiler. Öğrencilerin bir zamanlar öğretmenini gördüğünde, saygıdan önünü iliklediği o düzenin artık yok olduğunu görüyorum. Oysa eskiden öğretmenlik mesleği ne güzeldi. Senin imrenerek baktığın, derdini anlattığın, sana sarılan, seni teselli eden, sözünü can kulağı ile dinlediğin, derse girdiğinde acaba ögretmenim bana ne anlatacak diye merak ettiğin bir mesleği ve öğretmenleri ne yazık ki bozuk para gibi harcadılar. En kötüsüde sürekli değişen eğitim sisteminde teknolojik gelişmeler ile beraber bir neslin ahlakını çökerttiler. Verilen tabletler ile öğrenciler; öğretmelerin bilgisini yanlış bilgiler ile sorgular hale geldi. Ödevlerin, sınavların yerini oyunlar, tiktok, facebook, twitter, instagram aldı.
"Kitap en güzel arkadaştır" sözü kitabın önsüzünde tozlu raflarda yerini aldı.
Oysa bizler kitap ile yetişen bir nesildik. Biz sadece kitaplarda güzel ve iyi olanı hafızamızda muhafaza eder, çevremize de bunu en güzel şekilde anlatırdık. Tabletlerin ve teknolojinin iğrençliği eğitim hayatımızı o zamanlar da teğet geçmişti.
Kitap bulamadığımız o yıllarda bir kitap dahi bizim için öylesine önemli ve değerliydi.
Şimdi bakıyorum da kitabın kokusuna hasret bir öğrenci kalmadı. Okumadıkları bir yana saygı denilen kavramıda ne yazık ki
yitirdiler.
Derste ayaklarını üst üste atıp öğretmenleri ile alay ettiler. Yeri geldi kravatı ile oynadılar, yanında dans ettiler, çıkışta önünü kestiler, iftiralara kurban ettiler, dersin ortasında hakaret ettiler, yetmedi velileri ile okulu basarak öğretmeni darp ettiler. Gerisini ne siz sorun ne de ben anlatayım... Öğretmen- öğrenciden, öğrenci-öğretmenden çekinir, korkar bir hâle geldi.
Şimdi siz olsanız dostlar bu çağda öğretmen olmak ister misiniz?
Üzülerek ifade etmeliyim ki; öğretmenlerin değer görmediği bir sistemde artık öğretmen olmak istemiyorum.
Genç kardeşlerime tavsiyem odur ki; öğretmenlerinizin iş işten geçmeden değerini bilin. "Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum" diyen Hz. Ali'nin sözüne kulak verin.
Öğretmenlerinizi üzmeyin, saygıda kusur etmeyin. Onlar yeryüzünün bilgi kaynağıdır.
Geleceğinizin mimarı öğretmenlerinizin bilgisinden ve tecrübelerinden istifade edin.
Toplumda belli görevleri icra eden, "Ekonomistler, mühendisler, doktorlar, avukatlar, şairler, yazarlar, gazeteciler, hakimler, bilim adamları, sanatçılar, politikacılar" ve daha nice meslek sahibi kişiler, hep öğretmenlerin emeği ve gayreti ile yetişmişlerdir.
Gençler! Unutmayın ki; geleceği inşa ve ihya edecek olanlar sizlersiniz.
Bir şehri imâr ederken nesli ihyâ etmeyi ihmal ederseniz, ihmâl ettiğiniz nesil imâr ettiğiniz şehri tahrip eder.
Sözüne istinaden; anne ve babalar çocuklarınıza sahip çıkın.