“Büyükşehir” statüsü kim ne derse desin, Türkiye için doğru bir statü değil...
Bir ana merkez, ardında merkez ilçeler ve kocamış asırlık beldeler taa uzaklarda olsa da birer mahalle! Ankara’da yıllardır bu gerçeği yakından gördüm. Merkeze kilometrelerce uzakta köyler mahalle olsa da işler yolunda gitmiyor.
İşte “Büyükşehir” diye diye Malatya da bu statü gömleğini giydi. Seçimler tamamlandı; başkanlar koltuğuna oturdu...
Belde iken mahalleye dönüşen yerleşim yerleri buruk mu buruk... Bunlardan biri de doğduğum toprakların asırlık beldesi Polat...
El sanatlarının fabrika gibi çalıştığı, her evin fırın gibi ekmek pişirdiği günlerden yani üreten beldeden pardon mahalleden tüketen yerleşim yerine dönüştü asırlık çınar... Nerede semerin en hasını diken Mustafa ve Mevlüt emmiler? Nerede çaktığı nal ile ününü tüm Türkiye’ye duyuran Hacı Bekir Amcalar? Ayakkabıda ustalık yarışına giren Sefer ve Hasan Ustalar, nerede? Çulfacılığın mimarları nerede?
Sonra tütün bitti, pancar bitti, fasulye bitti; şimdi tek umut hayvancılık ve kayısıcılık bizim ellerde... Artık kimseler tütün için sabah uykusunu bölmüyor. Kuraklık vurunca tütüncülük de öldü ki, dikilen tütün sedirleri bile elde kaldı ovada...
Serttir asırlık çınar Polat’ın rüzgarı ki, karakterlere de yansır! Sadece rüzgar mı, siyaset de serttir ben beni bildim bileli...
Babanın oğula, dedenin toruna selam vermediği sert mizaçlı karakterlerin yaşadığı bu belde, içimiz acısa da artık bir mahalle...
Polat artık bağlı olduğu ilçe, Doğanşehir’in bir mahallesi... 30 Mart seçim sonuçlarıyla da Doğanşehir; devasa bir ilçe oldu ve koltuğa AKP adayı Vahap Küçük Bey oturdu. Polat’ta ise bir yanlışa daha imza atıldı. Belediyelik iken, iki de muhtarlığı olmasına rağmen şimdi tek muhtarlığa düşürülmesi de ayrı bir dert...
Muhtar Mustafa Kurt Bey’in muhtarlık tabelası elinde yaptığı boykot girişimini izleyince dertler depreşti ve bir solukta yukarıdaki satırlar döküldü kalemimden...
Haberi okudum, dostları aradım... Arandım ve olayların boyutunu öğrendiğimde Polat adına yine kahroldum.
Muhtarlığın bürosu olmayınca Mustafa Kurt Bey, arayışa girmiş rahat hizmet verebilmek için... Malum çarşının ortasında parka cephe belediye binası da boş; zabıtadan boşalan odaya göz koyar! Doğanşehir Belediye Başkanı Vahap Küçük Bey, geldiğinde de isteğini döker ortaya...
Mustafa Muhtar, göz koyduğu yerde hizmet vermek için ısrar edince olanlar olur... Teklif bir başka odadan yanadır... Ama ısrar devam edince tatsızlıklar, restleşmeler...
Dedik ya sert eser rüzgarlar Polat’ta... Bu ruhlara da yansır...
Taraflardan biri yerel bir muhtar...
Diğeri genel bir yönetici; yani belediye başkanı...
İnsanlar ne kadar öfkeli olursa olsun, onların haliyle halleşmek elbette Başkan Vahap Küçük Bey’in birinci ödevidir.
Ama gelen bilgilerden anlıyoruz ki, Muhtar Mustafa Bey öfkelenince Başkan Vahap Küçük Bey, ondan aşağı kalır mı? Çekmiş resti:
“- Aha da vermiyorum!”
“- Bildiğin yere şikayet et!”
Bir şey daha! Muhtarlık için gösterilen yerlerden bugüne kadar hangi yerel yönetici kira almış ki, siz “Kira da almayacağım!” diyorsunuz, anlamak mümkün değil...
Bu sözler hiç şık değil, bunu açıkça ilan edelim... Ne Doğanşehir’imize ne de Polat’ımıza hayır getirmez bu sözler... Başkan Beyin dedik ya kim ne kadar öfkeli olursa olsun engin bir deniz gibi olması kaçınılmazdır. Öyle olmak durumundadır. Tıpkı Şeyh Edebali’nin nasihatinde olduğu gibi...
Ne diyor Şeyh Edebali:
- Ey Oğul!
- Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana...
- Güceniklik bize; gönül almak sana...
- Suçlamak bize; katlanmak sana...
Bak daha neler söylüyor Şeyh Edebali:
“- En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir.
...Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır!”
Şimdi bunca nasihati bir kenara atıp öfke niye Başkan Bey?
“Vermiyorum” ya da “Git bildiğin yere şikayet et” demek bir yöneten için uzak olması gereken kelimeler olsa gerek... Hayırlı olsun bile diyemeden bu yazıyla size sitem ederken Doğanşehir’in çok ağır yükünü omuzladığının da farkında olduğumu ifade edeyim.
Polat’tan Erkenek’e, Söğüt’ten, Sürgü’den Gövdeli’ye devasa bir alanın başkanı olmak hiç de kolay olmayacak. İlerleyen yaşınıza rağmen o koltuğa oturmayı göze aldıysanız; asileri kuzu yapmak da en başta gelen ödeviniz olmalıdır.
Şu bir acı gerçektir ki, Polat’tan yetişen bir kişi olarak beldemin belediyeliğinin düşürülmesi hepimizi üzdü. Yaşananlar da bu üzüntünün bir sonucudur. Köprüleri atmak kimsenin yararına değildir!
Bağırarak, çağırarak hiç kimse bir şey elde edemez, edememiştir de... Polat’ın sahibi elbet orada yaşayan insanlarımızın tümüdür. Onlar muhtarına da sahip çıkacaktır, mahallelerine de... Ben de daha bir yakından sizleri izlemeye devam edeceğim. Böyle biline...
Mustafa Muhtarımızın isteğini öfkeyle dillendirmesinin sebeplerini elbette ben değil Doğanşehir’imizin yöneteni olarak araştırmak sizin ödevinizdir sayın Başkan...