Sahil Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
Ramazan Durmuş

“Neden Mareşal!”

08 Aralık 2011 - 23:35 Yorum: 6

 

Başbakan’ın “Mehmetçiğim sen de bu işlere daha fazla girme. Yeter o kadar...” demesi meğer

“Sen bu işe karışma, konuşma” demek değilmiş; özellikle de “Sus emri” hiç değilmiş!

İsim sildirme krizine giren AKP Milletvekili Mehmet Metiner’in sözleri bunlar...

Başbakan’ın ifadesinden sonra hala uyarı almadığını söyleyen bu zat, Sabiha Gökçek isminden sonra Mustafa Fevzi Çakmak’ın da ismini ağzına aldı! Mehmet Metiner, gazetelere yansıyan ifadesinde Mareşalimizi de “Dersim katliamı ile özdeşleşmiş isimler” arasında tutuverince bugünkü nesillere Mareşal Mustafa Fevzi Çakmak’ı anlatmak şart oldu dedim kendi kendime...

Tam hazırlanmıştım ki kıymetli ülküdaşım Alperen Burak’tan “Neden Mareşal!” başlıklı uzunca bir bilgi notu aldım.

Bu nedenle söz konusu yazıyı bugün, Yüce Türk milletinin ve özellikle de gençliğimin dikkatine sunuyorum. Gelin birlikte okuyalım, değerlendirelim:

“-Son günlerin en çok tartışılan isimlerinden biri Mareşal Mustafa Fevzi Çakmak’ı tanımak faydalı olur düşüncesiyle, Onun hayatına ilişkin bilgileri dilimin döndüğünce paylaşmak istedim.

1895 yılında teğmen rütbesi ile Osman Ordusunda göreve başlayan Fevzi Çakmak, disiplini, ahlakı ve imanı ile hep gözde bir asker oldu. Balkan Savaşlarında, Çanakkale’de, Doğu Cephesinde, Kafkasya’da ve Suriye-Filistin Cephelerinde komutan olarak en önde savaştı. Cepheden cepheye koştu. 1.Dünya Savaşını kaybeden Osmanlı Devleti’nin Erkan-ı Harbiye Riyasetine atandı. Harbiye Nazırlığı yaptı. Ülkenin işgal edildiği günlerde ordu adına en yetkili kişi olmasına rağmen elinden bir şey gelmemesinin ızdırabını en derinden hissetti. 1920 yılının Nisan Ayında, Osmanlı Devleti’nin en yüksek askeri makamını, eline verilen tüm yetkileri ve rütbelerini İstanbul’da bırakarak, hakkında verilecek idam kararını bile bile, o güne kadar gizliden destek verdiği Milli Mücadeleye katıldı. Ankara’da coşkulu bir şekilde karşılandı. Milletvekili olarak kurucu Mecliste görev aldı.

Savaş Tecrübesi, disiplinli yapısı ve Ordu mensuplarının kendisine gösterdiği teveccüh ile Kurtuluş Savaşının en etkili 3 isminden biri olmayı başardı. Savunma Bakanlığı yaptı. Bakanlar Kurulu Başkanlığı yaptığı 1922 yılında Büyük Taarruzun Hazırlıkları için bu görevini bırakarak cepheye geri döndü.

“İstiklal Harbi günlerinde, Sakarya Meydan Muharebelerinin en kritik dönemlerinde, top seslerinin Ankara'dan duyulmaya başlandığı ve Büyük Millet Meclisi'nin Kayseri’ye nakledilmesinin bile düşünüldüğü günlerde Atatürk, günlük çalışmalarının büyük bir kısmını yürüttüğü ve bugün müze olarak değerlendirilen Ankara Tren İstasyonundaki evde, bir sabah erken kalktığı bir sırada Çavuş Ali Metin'e: “Acele olarak Fevzi Paşa'yı telefonla ara, bul ve hemen buraya gelmesini söyle” diyor.

Ali Metin, Fevzi Paşa'yı telefonla arayıp bulduğunda, Fevzi Paşa da Atatürk’ün yanına gelmek üzere, hemen evden çıkmakta olduğunu söylüyor. Fevzi Paşa Atatürk’ün yanına girince, Atatürk ona bir kâğıt kalem uzatıp:

Bugün gördüğün rüyayı yaz ve bana ver, diyor.

Kendisi de bir kâğıt kalem alıp aynı şekilde o gün gördüğü rüyayı, Fevzi Paşa’ya vermek üzere yazmaya başlıyor. Yazma işi bittikten sonra, her iki Paşa da karşılıklı olarak yazdıklarını alıp okuyorlar ve okuma işi bittikten sonra birbirlerine bakıp sevinçle gülümsüyorlar.

Her ikisinin de yazdıklarını kendi kâğıtlarından okuyan Ali Metin, her iki kâğıtta da şu rüyanın yazılmış olduğunu görüyor:

Hz.Peygamber (s.a.v) Efendimiz, Hacı Bayrâm-ı Velî’ye diyor ki:

"-Mustafa’ya söyle, korkmasın, sonunda zafer onların olacak."

Bilindiği gibi, aynı gecede rüyalarında Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimizi, Hacı Bayrâm-ı Velî’ye bu sözleri söylerken gören o iki muzaffer kumandanın o günkü isimleri, ''Mustafa Kemal'' ve ''Mustafa Fevzi''dir.”

Fevzi Çakmak, Atatürk’ün en yakınındaki isimlerden biridir. Atatürk’te aynı şekilde itikatlı ve samimi bir Müslüman olarak gördüğü Fevzi Çakmak’a çok güvenmekte ve Onun olduğu zamanlarda sofrada içki servisine müsaade etmemekte, Fevzi Paşa’yı incitecek her tavır ve sözden kaçınmaktadır. Atatürk'ün Özel Kalem Müdürü Hasan Rıza Soyak'ın anlattığına göre Atatürk, kendisinin halefi olarak Fevzi Çakmak'ı görmekteydi. "Şüphesiz ki, konuşma ve seçme hakkı TBMM'ye aittir ancak bu konudaki düşüncelerimi belirtmek isterim. Akla ilk olarak İsmet Paşa gelmektedir; kendisi bu ülkeye büyük katkılarda bulunmuştur. Ancak, bir nedenden dolayı kamuoyunun teveccühünü kazanamamış gibi görünüyor. Mareşal Fevzi Çakmak da ülkesine büyük katkılarda bulundu ve bununla birlikte herkesle de iyi geçinebilmekte. Üslerinin düşüncelerini her zaman takdir etmiş ve kimse ile kavga içerisinde değil. Bu sebeplerle kendisi devletin başı için en uygun adaydır." dediği halde O, Atatürk’ün ölümünden sonra İsmet İnönü ile çatışmak istemediği ve bir kriz oluşturmayı doğru bulmadığı için Cumhurbaşkanlığı konusunda ısrarcı olmamıştır.

50 seneden fazla sürdürdüğü askerlik hizmetinde hep zirvede olan, girdiği her savaşta yaptığı üstün hizmet ve disiplinle adından söz ettirmeyi başaran, Türk Milletinin selametinden başka bir şey düşünmeyen, ihlâslı ve vefalı bir komutandır Fevzi Çakmak…

O, İstanbul’da Genel Kurmay Başkanlığı gibi bir makamı bırakıp kurtuluş mücadelesine girerken kazandığı bütün rütbe ve güçleri; cumhuriyet sonrası askerliğe dönmek isterken savunma bakanlığını; DP’den istifa ederken iktidarın gücünü bırakabilmeyi bilmiştir. Çünkü O sadece ve sadece Allah’ın Rızasını, Devletin Bekasını ve Milletin Selametini düşünerek hareket etmiş ve siyaset üstü bir şahsiyet olarak tarihteki yerini almıştır.

Bugün Mareşal Fevzi Çakmakla ilgili konuşacak herkes Onun hayatını okumalı ve hakkaniyet penceresinden değerlendirmelidir. Onu tanıdıkça neden tartışıldığını da anlamış oluruz.

Selam ile... Tanrı Türk’e Yar Olsun!”

Anladınız mı Mehmet Metiner ve bu çürük düşünceyi savunanlar... Fevzi Çakmak’ı Türk milletinin kalbinden silebileceğinize inanıyorsunuz yanılıyorsunuz!

Yazıma, Yüce Türk Atatürk’ün bir sözü ile nokta koyalım...

ATATÜRK DİYOR Kİ

“- Yarının tarihi, yeni fasıllarını Türk birliğiyle açacaktır. Dünya sükununu bu fasıllar içinde bulacaktır. Türk'ün varlığı bu köhne aleme yeni ufuklar açacak, güneş ne demek, ufuk ne demek, o zaman görülecek.”

YAZARIN DİĞER YAZILARI