Türkiye olağanüstü günler yaşıyor.
Bebek katili eli kanlı terör örgütünün artan eylemleri ne yazık ki vatan evlatlarını kara toprağa düşürüyor.
Birer birer ah çekerken şimdi toplu şehit haberleri gelmeye başlamıştı ki 2008’den bu yana unutulan Kandil ve diğer eşkıya inleri hatırlandı... Üst üstü bombardımanlar devam ediyor ki, bu bombardımanları kara harekatının takip etmesinin kaçınılmaz olduğunu anlatmaya bilmem gerek var mı?
Eli kanlı örgütün üyeleri, başta Kandil olmak üzere tüm üslerinde ikmal yolları kesilerek tecrit edilmelidir. Güzel ülkemizde istikrar ve kalkınmanın sağlanması için terör belasından kurtulmamız şarttır. İçinde bulunduğumuz günlerdeki kararlılık ve birlik de bunun için büyük fırsattır.
Ancak toplumda vurdumduymaz davranışlar analar ağlarken devam ediyor. Nitekim geçtiğimiz Cuma günü Yiğit Binbaşımızı uğurlarken Kocatepe Camii ve etrafında ay yıldızlı albayrağımı aradım etrafımda… Ve hayal kırıklığına görünce öfkelendim.
Beni duyan bir vatandaşımız “Bizim mahalleyi gör” demez mi? Gerçekten çok merak ettim mahallesini ve sordum. Oysa bu vatandaşımız da kendi mahallem olan Demetevler’den söz ediyormuş... Doğru bu mahallemizde bu günlerde bayraklar asılı. Ama nedeni Şehit Binbaşımızın da bu mahallenin bir evladı olması... Oysa çok iyi biliyorum ki diğer günlerde konutlarda bahçe katı dairemin camındaki ay yıldızdan başka şanlı bayrağımızı göremiyorum.
Neyse nasıl bir toplum olduğumuzu sorgulamaya devam edelim.
Kocatepe Camii’ndeki sohbetinde Hoca Efendi, Peygamberimiz döneminden bir olay aktarınca hayli düşüncelere daldım.
Önce anlatılanları nakledeyim.
Yüce dinimiz İslamiyet’in ilk dönemlerinde 70 Müslüman pusuya düşürülerek şehit edilince Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV) bir ay boyunca öldürenlere beddua eder, katilleri lanetler.
Yüce İslam Peygamberi, bir ay boyunca geride bıraktığı şehitlerini unutmaz.
Gelin görün şu toplumun haline... Kişileri bırakın devletin radyo ve televizyonunda bile diziler, müzik eğlence programları sürüp gidiyor. Özel kanallarda da aynı terane... Analar ağlıyor, televizyonlarımız dalıyor müzik ve eğlenceye, acıları çok çabuk unutuluyor.
Bunu aktardıktan sonra Başbakanımızın Somali’ye birlikte götürdüğü sanatçılardan da söz etmeden geçemeyeceğim.
Türkiye’de anaların gözyaşları kururken bu geziye sanatçı götürülmesi şık olmamıştır!
Somali’ye giden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a sanatçıların da eşlik etmesinden gayet doğal bir şey olamaz. Ancak tekrarlayayım, zamanı şık olmamıştır, analar ağlarken oralarda dans edilip el çırpılmıştır!
Ne dersiniz haksız mıyım?
***
Şimdi de inancın, kararlılığın ne mucizeler yarattığına örnek bir konuya dikkatinizi çekeyim...
Sözlerim, inanıp geri dönmeyenlere...
Çinliler, bambu ağacını nasıl yetiştiriyor?
Bambu ağacını yetiştirirken önce ağacın tohumu ekilir, sulanır ve gübrelenir. Birinci yıl tohumda bir değişiklik olmaz. Tohum, yeniden sulanıp gübrelenir.
Bambu ağacı, ikinci yılda da filiz vermez. Üçüncü ve dördüncü yıllarda da durum farksızdır. Bambu tohumu sulanır ve gübrelenir. İnatçı tohum filiz vermez.
Büyük bir sabırla beşinci yılda da su ve gübre verilir.
Ve nihayet beşinci yılın sonlarına doğru bambu ağacı yeşermeye başlar ve altı hafta gibi kısa bir sürede 27 metre boyuna ulaşır!
Evet, bir başarının şartları her zaman çok basittir. Bir süre için alışın, bir süre tahammül edin, her zaman inanın ve hiçbir zaman geri dönmeyin!