Sahil Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
Ramazan Durmuş

“Milli görüş” gömleği çıkmadan önce...

18 Aralık 2012 - 01:30 Yorum: 2

Biraz arşiv hazinemizde ne var ne yok diye bakmaya meraklandım. İlk stokta yine Numan Kurtulmuş Bey “Gel de Yazma” dedirtti!

Bu açıklama, Ankara merkezli Türkiye çapında yayın yapan Anayurt Gazetesi’nde koordinatörlük yaptığım dönemde bir ziyarette söylenenler... 2007/2008 yıllarında Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı olduğu döneme rastlayan günümüzün AKP’lisi Prof. Dr. Numan Kurtulmuş’un Türkiye’nin yaşadığı tüm sorunlarla ilgili olarak yaptığı çok özel açıklamalar bunlar...

Kurtulmuş, o günlerde ne demiş şöyle bir bakalım, yüce Türk milletine hatırlatalım.

Prof. Dr. Kurtulmuşa göre, izlenen politikalar yani AKP, Türkiye’yi sömürüye açık hale getirdi. Kurtulmuş’a göre Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) tam bir tuzak proje ve Türkiye Başbakanı’nın yani şimdiki kendi lideri ve Başbakanının bu projenin eş başkanlığından zaman kaybetmeden çekilmesi gerekiyor.

Günümüzde AKP’nin önemli isimleri arasında yer alan Prof. Dr. Kurtulmuş’un Milli Görüşçü olduğu dönemlerdeki ilgi duyacağınız açıklamaları şöyle:

“- Küreselleşme ve yüksek teknolojiler zaten Batının kendi problemlerine cevap olsun diye ürettiği şeylerdir. Asla insanlığın ortak faydası için geliştirilmiş süreçler değildir.

Şu an insanlık, firavunlar döneminde bile olmayan bir büyük gelir dağılımı adaletsizliği ile karşı karşıya... Dünyada 7 milyar insanın 3 milyarı, günde 2 doların altında bir parayla geçiniyor, bu kabul edilebilir bir şey değildir. Ama dünyanın en zengin 300 kişisi, 3,5 milyar insanın yaşadığı ülkelerin milli gelirinden daha fazla servete sahip. Hiçbir dönemde böyle bir adaletsizlik olmadı. Ne firavunlar zamanında ne de Nemrutlar zamanında böyle bir gelir dağılım adaletsizliği olmadı. Bu sistem savunulabilir, sürdürülebilir bir sistem değildir.

Doğal kaynakların özelleştirilmesine karşıyız. Ormanlar, nehirler, göller, dağlar nasıl milletin ortak malı ise haberleşme hakkı, madenler, elektrik, petrol de doğal kaynağımızdır, milletin öz malıdır. Dağıtım ve pazarlaması özelleştirilebilir ama sahipliği asla özelleştirilemez.

Doğal kaynakların özelleştirilmesi “devleti tekel olmaktan çıkarmak ve serbest rekabeti sağlamak için yapılıyor” diyorlar. Bakın bakalım hangi KİT özelleştirmesinde tekel kırılmış.

Devlet tekel olmaktan çıktı ama ellerindeki montaj firmalarını yabancı sermayeye satıp kurtulanları milletin tepesine tekel olarak getirdiler.

Bu milletin öz kaynakları suyu, elektriği, petrolü, milletin haberleşme hakkı toplam 18 milyar dolar mı yapıyor? Versinler 18 milyar dolar satın alsınlar bu kaynakları sıfırdan bir görelim.

Kamuya ait kuruluşların parlamento aracılığıyla denetimi mümkündü, bunları kim denetleyecek? Kamu kuruluşlarını peşkeş çektikleri medya baronları ve uluslararası finans kuruluşlarına mı kafa tutacaklar?

Aslında BOP, 1970’lerden beri hazırlanan bir plan, 11 Eylülden yaklaşık bir yıl evvel hazırlanan. Chenney raporu ile uygulamaya konuluyor. Raporun adı “ABD’nin 21. Yüzyıl Küresel Hâkimiyetini Sürdürme Raporu”. Raporun özeti şu: Fas’tan Endonezya’ya geniş bir coğrafyada alternatif küresel bir sesin/sözün çıkmasını önlemek... BOP dediğimiz genişletilmiş proje budur. Bu projeyi anlamadan bu bölgeye ilişkin söz söylemek mümkün değildir.

BOP aslında dört ortaklı bir koalisyondur: Amerika ve müttefikleri, İsrail, Silah tüccarları ile yedi büyük petrol şirketi…

Bu sadece petrol elde etme, sınırları değiştirme, Rusya’ya karşı, AB’ye karşı bir güç elde etme projesi değildir. BOP sadece iktisadi amaçla yapılmış bir proje de değildir. BOP bu coğrafyada Ortadoğu’dan başlayarak Uzakdoğu’ya kadar olan bölgede alternatif küresel bir gücün çıkmasını engellemek için yapılan bir projedir. O da Müslüman coğrafyasıdır. İslamafobya’nın ortaya çıkartılmasının politik amacı da budur. Özellikle Türkiye ile ilgilidir. Türkiye’yi de içine alan bir bölünme sürecini öngören bu projenin ne yazık ki Türkiye eş başkanlığını yapıyor. Türkiye’nin Büyük Orta Doğu Projesinden süratle kurtulması lazımdır.”

AKP’nin günümüzdeki ağır topu Prof. Dr. Numan Kurtulmuş Bey’in arşivimden çıkan açıklamalarına bugün de devam edelim... Numan Bey, AKP’yi “yerli” ve de “milli” görmüyor ve o günlerde arayıştan söz ediyordu!

Gerçekten bu açıklamalar meşhur siyasetçimizin “Dün dündür, bugün bugündür” tarifine öylesine uyuyor ki!

Açıklamaların, Ankara merkezli Türkiye çapında yayın yapan Anayurt Gazetesi’nde koordinatörlük yaptığım dönemde bir ziyarette söylenenler olduğunu tekrar hatırlatayım...

Aziz Türk milletine AKP’ye montajlanan bir siyasetçimizin 5 yıl önce söylediklerine devam edelim...

Söz, Kurtulmuş Bey’de:

“...Esasen, hem 2002, hem de 22 Temmuz 2007 seçimlerinde milletimizin büyük bir kısmı AKP’ye oy verirken inanç özgürlüklerinin teminini de hükümete siyasal bir sorumluluk olarak yüklemiştir.

Türkiye’de siyasetin en önemli sorunlarından birisi sosyolojik tabanı olan partilerin yok edilmesidir. 12 Eylül darbesinden bu yana, sosyolojik partilerin kapatılması ile birlikte siyasetin gelişimini konjonktür belirlemektedir. Yani ülkemizin her yerinde “ben filanca partinin mensubuyum” diyen insanların siyaset yapması yerine, değişen şartlara göre kendini belirleyen ve hareket eden siyasi partilerin şekillendirdiği bir siyasal sistemle karşı karşıyayız. Öyle ki 100-150 yıllık fikri geleneklerin yön verdiği gelişmiş demokrasilerdeki sağlam siyasi yapıların yerini, Türkiye’de geleneği zayıf, pragmatist ve konjonktüre bağlı kısa vadeli taktik öncelikleri temel alan ve buna göre şekillenen siyasi partiler almaktadır. Gönül arzu ederdi ki Türkiye’de kalıcı, kökleşmiş partiler var olsun ve sağlam siyaset gelenekleri üzerinde politika yapılsın…

Türkiye’nin bu siyasi yapı içinde değil 10 yıl sonrasını, 1-2 yıl sonrasını bile kestirmek mümkün değildir.

AK Parti, siyasal yeri çok net tarif edilmemiş, geniş bir yelpaze oluşturan bir konsorsiyum niteliği göstermektedir. Bu konsorsiyumun ömrü farklı kesimlerin beklentilerini karşılayabilmesi ile sınırlıdır.

Esasen, halkımız AK Parti’ye çeşitli sebeplerle büyük bir oranda oy vermiş olmasına rağmen bugün toplumda alttan alta gelişen ciddi bir itiraz ve muhalefet arayışı vardır. Dört farklı alanda bu arayış kendini göstermektedir.
Türkiye’de milli menfaatleri koruyan, yerli ve milli bir duruş arayışı vardır.
Bu kadar soysuzlaşma karşısında maneviyatçı bir siyaset arayışı vardır.
Küresel ve toplumsal adaletsizliğin bu kadar hâkim olduğu böylesi bir dönemde adalet ve özgürlüklerin gerçekleşmesine yönelik bir arayışı vardır.
Ülkemizin ABD, AB, IMF, Dünya Bankası ve küresel sermayenin kontrolüne girdiği bu dönemde anti-emperyalist bir çizgiye ihtiyaç vardır.

Bu bağlamda toplum yeni bir siyasal çekim merkezinin oluşmasını beklemektedir.

Bugün geldiğimiz noktada, AK Parti bu ülkede milli siyaset geleneğinin 200 yıldır iddiasını sürdürdüğü damarını kurutuyor, çizgisini değiştiriyor, muhtevasını dönüştürüyor. Eğer, bu gidişatı durdurup süreçlerini tersine çeviremezsek millete ve tarihe karşı hesap veremeyeceğiz.

Eğer gereğini yerine getirebilirsek, yürekten inanıyorum ki milli görüş üçüncü büyük çıkışını gerçekleştirecek imkana sahiptir. Çünkü toplumda büyük bir muhalefet boşluğu vardır. Maneviyatçı bir paradigmaya sahip olan, milli-yerli çözümlerden yana olan, anti-emperyalist, adaletçi-özgürlükçü yeni bir siyasal çıkışa ihtiyaç var. Geçmiş tecrübesi, birikimi ve siyasal duruşu ile milli görüş bunu yapabilecek potansiyele sahiptir. Bu noktada, milli görüş kadrolarına düşen görev, güçlü bir siyasal çekim alanın oluşturmak ve topluma yeniden siyasal liderlik yapmaktır.”

İşte numan Bey’in “Milli Görüş” gömleğini çıkarmadan önceki AKP ile ilgili tespitleri... İbretle saklayınız lutfen!

Ve, İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Akif’in bir sözüyle güne nokta koyalım:

“- Artık ikiyüzlüleri sevmeye başladım. Çünkü yaşadıkça yirmiyüzlü insanlar görmeye başladım.”

YAZARIN DİĞER YAZILARI