Malatya sevdalılarının gönüllerini okşayan bir türkümüzün sözleri ile başlayalım dertleşmemize...
Malatya Malatya bulunmaz eşin
Gönülleri coşturur ayla güneşin...
Malatya’yı baştan başa çiçek bürümüş
Malatya’nın gençleri almış yürümüş...
Evet, Malatya’mızı baştan başa göçler sardı, sarmaladı da o dört dörtlük memleketime bir haller oldu! Şimdi böyyük şehir de olduk ya, vay halimize...
Geçtiğimiz günlerde ziyaretime çok sevdiğim genç bir kardeşim geldi; hasbıhal Malatya ile noktalandı. Bu pırıl pırıl gencimiz meğer askerlikte acemilik günlerini Malatya’da geçirmiş ama haberim olmadı...
“Ağabey, sizin bu Malatya’nın esnafı ne olmuş böyle” demeye kalmadı sözü yarım kesip geçmişte anlatılanları aktardım bir çırpıda… Sözümü kesmedi, dinledi de dinledi...
Malum eskiler hep anlatır Malatya esnafı misafirperverdir; çay ne kelime garip gördüğünü yemeğini bile yedirir, esbabını bile giydirir! Böyledir Malatya esnafı dememle birlikte “Dur ağabey şimdi de beni dinle” dedi ve başladı konuşmaya!
“Ağabey, acemi askerliğim Malatya’ya çıktığında çok sevindim. Gitmediğim bir ilimizdi ama anlatılanlardan biliyordum yörenizi... Ama yine de ne olur ne olmaz diyerek başta tıraşımı olmak üzere her bir şeyimi tamamlayarak yüklendim bavulumu çıktım yola...
MAŞTİ’de indiğimde bir insan peşime takıldı; ne yaptımsa kurtulamadım... Neredeyse akraba bile çıkacaktık!
Tıraşlıydım ama iyi bir berbere götürmek istedi. İstemedim, öyleyse çay içelim yemek yiyelim teklifinde bulundu. Sıkılıyordum ama kurtulamıyordum. Çayımızı da içtik, lahmacunumuzu da yedik.
Sonra açıldı bu beyefendi... Askerler için gereken malzemelere ihtiyacım olup olmadığını sordu. İhtiyacım olmadığını ifade ettim... Ama o üsteliyordu, şuna da ihtiyacın vardır, buna da...
Derken artık kalkma vaktiydi... Dur be hemşehrim nereye gidersin, şu malzemelerini de al da öyle git demezler mi, iyice çılgına dönmeye başladım. Fiyatını sorduğumda hazırladıkları paketin fiyatını 200 lira olarak beyan ettiler. Param yoktu, çaresiz diklendim ve koşar adım kendimi Şoför Okulu’nda buldum.
Koğuşlara girdiğimizde benim gibi bazı acemi arkadaşlarla sohbet ederken şaşkınlığın daha da arttı. Ben iyi kurtulmuşum gerçekten... Arkadaşlarımın çok yüksek paralar ödemek durumunda kaldığını öğrendiğimde, bu sözüm ona esnafların nasıl birer insan olduğunu yani gerçek kimliklerini de öğrenmiş oldum!”
Yaşantısına, hal ve hareketine kefil olduğum bu gencimizin anlattıkları karşısında sustum, sustum, sustum! Şaşkındım, benim Malatyam, benim Malatyalı esnafım bu olamazdı diye hayıflanıp durdum.
Neyse bunca şaşkınlığın ardından yine de Malatya’da misafirseverliğin ölmediğini anlatan bir kadın yazarımızın izlenimleri ile durumu kurtarmaya çalışalım.
“...Hayatımda Malatyalılar kadar illerini seven insanlara rastlamadım; Malatyalılar kadar gönülden ve misafirperver insanlara da…
Anlatayım da görün, Malatya’ya ilk gittiğimde otele iner inmez çarşıya gitmek için yola çıktım. Otel şehir dışındaydı, duraktaki çocuğa şehre nasıl gideceğimi sordum. Aynı dolmuşa bineceğiz dedi, bindik. Arkaya geçtim, muavin gelince para uzattım “ödendi” dedi. Allah Allah, dolmuşta tanıdık yoktu. Durakta yol sorduğum 16 yaşlarındaki çocuğu gösterdi, itiraz edince de çocuk “misafirimizsiniz” dedi. Yine itiraz edince bütün minibüs halkı “ne demek, misafirsiniz” diye ayağa kalktı.
Çarşıda alışveriş ettiğim yerlerde 250 gram gibi küçük alışverişler yaptıysam yine misafir olduğum için ödeme yapamadım. Dönünce herkese Malatya’ya yerleşeceğimi, orada bedava yaşanabileceğini söyledim!
Rehber eşliğinde gezdiğimiz yerlerde de buna benzer olaylara rastladık. rehberim, “tadına bakabilirsiniz, cebinize koymadan” dediği için kayısı tatlısının, kurukahvecide sade kahvelerin, bütün kayısı ürünlerinin; her yerde her şeylerin tadına baktık ve misafirdik!.. Geçmişlerinin canlarına değsin…”
* * *
Şimdi de Malatya sivil toplum örgütlerinde ve Polat Ovası Derneği’nden
neden koptuğumu merak eden hemşehrilerimle dertleşeyim…
Malumunuz, sivil toplum dayanışmasını en çok arzulayanlarınızdan biriyim...
Yıllardır Ankara’da yetim ve öksüz olarak oradan oraya savrulduk, durduk...
Bunun acısı ile önce Doğanşehir Derneği’nin kuruluş çalışmalarında bulundum...
Sonra bir oyun sahnelendi...
Tüm evraklarımı teslim ettiğim halde silindim...
Buna karşı durunca da adım kavgacıya çıktı...
Ankara’da onca Doğanşehirli var ama ne yazık ki yıllar yılları kovalarken derneğimizdeki üye sayısı 100’ü bile bulmamaktadır.
Bu garip hemşehriniz akıllanmadı ve sonra da Polat, Fındık, Çavuşlu, Yolkoru ve Karaterzili insanlarımızı bir araya getirmek için çalışmalara başladı. İsmi konusunda ısrar ettiğim Polat Ovası Derneği’ni kurduk.
Öyle ya o Polat Ovası ki, geçmişte hangi köy ve mezralara önderlik yapmamıştı ki?
İlk başta her şey güzel gidiyordu! Ama sonrasında galiba nazar değdi; dernek dernekçilikten çıkıverdi. Dernek adına kurulan web sitesinde yöremizin dertleri ve sıkıntılarını anlatalım, başka şeyler olmasın dedikçe yandaş grupların şakşakçılığına soyundular. Hatta hatta dönemin Malatya Valisi’ni yerden yere vuran köye yazılarını bile yayınladılar. Dayanamadım! Şifreyi bildiğim için bir tuş ile o yazıyı kaldırdım. Bir şey daha yaptım; bana ait ne kadar yazı varsa onları da silip attım... O günden bugüne dernekle hiçbir ilişkim kalmadı.
Kısacası; Doğanşehir Derneği’nde yaşananlar Polat Ovası Derneği’nde de yaşandı. Ardından MASTÖB’de de..
Ama kimse sevinmesin; bu faninin Malatya sevdası da Doğanşehir sevdası da Polat sevdası da asla bitmez; hele kimseler hiç bitiremez!
Şimdi bir çakıl taşı olarak Ankara’da sizden biri olmaya devam etmekten mutluyum. Tüm Malatyalıların, elbette Doğanşehir ve Polatlıların saygı, sevgi ve hürmetlerimi sunuyor; Kurban Bayramınızı tebrik ediyorum.
Gündemden ayrı Malatya üzerine sohbet ettik ya yine de ekonomik hal ve gidişten biraz haberimiz olsun!
* * *
Gerçekten gariplikler ülkesiyiz! Başbakan ‘Milli gelir 10.500 dolar oldu’ diyor; çoğunluğu asgari ücret ile çalışanlar alkış tutuyor...
Başbakan, ‘TOKİ ile bilmem kaç yüz bin yoksul aileyi ev sahibi yaptık diyor...’ diyor; ayda 600 TL kira verenler alkış tutuyor...
Başbakan, ‘Enflasyonu tek haneli rakamlara düşürdük’ diyor; makarna ve kömüre oyunu satanlar alkış tutuyor...
Başbakan, ‘Dünyanın en hızlı büyüyen ikinci ekonomisiyiz’ diyor; kendisi de, çoluğu çocuğu da işsizler alkış tutuyor...
Yani, Başbakan paso ironi yapıyor; benim halkım ironinin dibine vuruyor...