İslam dini geçmişten bu yanı insanların taşımayacağı hiçbir yükü ve sorumluluğu
insanoğluna dayatmamıştır. Zira ağır sorumluluklar ve taşınamaz yükler huzursuzluğa ve aile yapısına zarar vereceğinden islam dinimiz, aşırılığı şiddetle reddetmiştir.
Ne yazık ki; gelinen noktada toplum olarak İslam'ı zorlaştıran hep insan oğlu olmuştur. En basitinden bir evlilik olayını bugün ele alacak olursak;
"Şuan gençlerimiz inanın evlenmek istemiyor"
Neden diye soracak olursanız dostlar:
Ailelerin baskıları, genç kızlarımızın bitmek bilmeyen istekleri neticesinde gençlerimiz evliliği maddiyat ve meta olarak görmeye başladı.
Vay efendim! Ben zamanında ucuza gittim.
Şu anki aklım olsaydı ben bu sümsükle evlenmezdim.
Kızım aman evlenirsen eşini avucunun içine al. Düğünde isteyebildiğin kadar iste sonuçta bir kere olacak.
Evde her zaman senin dediğin ve istediğin olsun.
Artık hayat müşterek o da senin yaptığın işlerin aynısını yapacak.
denilerek vesaire yanlış söylemler neticesinde; evlenenden çok boşanan bir aile tablosu ortaya çıktı. Bunun tek suçlusu kabul etmeseler de vallahi anne ve babalardır.
Benim kızım en güzeline layık, benim oğlum en mükemmelini ister denilerek; Ey Aileler! "Zorlaştırdığınız ve nefret ettirdiğiniz" evlilik müessesesi ile gurur duyun. Bugün çıkıp biz Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v) ümmetiyiz diyenler; vallahi mahşerde Efendimizin yüzüne dahi utancınızdan bakamayacaksınız!
Neden biliyor musunuz?
Peygamber efendimizin kızı
Hz. Fatma - Hz. Ali ile evliliğinde düğünü çok sade bir merasimle yapılmıştır. Misafirlere bal şerbeti, hurma ve gülsuyu ikram edilmiştir. Daha sonra nikâhları da Mescid’de kıyılmıştır. Mehir olarak Hz. Ali’den dört yüz dirhem gümüşü uygun gören Efendimiz (asm), onun zırhı ve atından başka bir şeyinin olmadığını öğrenince zırhını satmasını söyler. Hz. Ali (ra) ise dört yüzseksen dirhem gümüşe zırhını satar ve bunun dört yüz dirhemi mehir olarak Hz. Fâtıma (ra)’ya verir. Ancak Fâtıma (ra) bu mihri çok bulur; kendisine en güzel mihrin kıyamet günü İslâm ümmetinin Peygamber (asm)’in şefâati ile affedilmesi olacağını söyler ve bu konuda dua eder. Ancak kendisi için ayrılan dört yüz dirhemi düğün masraflarına harcanmak üzere hibe eder.
Ayrıca Efendimiz, düğün günü kızına şöyle nasihat etmiştir. “Kızım! Evimizden çıkıp başka bir eve, ülfet etmediğin bir kimseye gidiyorsun. Sen kocana yer ol ki, o sana gök olsun! Sen ona hizmetçi ol ki, o sana köle olsun! Kocana yumuşak davran. Öfkeli hallerinde sessizce yanından kayboluver. Öfkesi geçinceye kadar ona görünme! Ağzını ve kulağını muhafaza et! Kocan sana fena söylerse, söylediklerini duyma ve sakın mukabelede bulunma! Daima senden güzel söz işitsin, güler yüz görsün! ”
diye telkinde bulunur.
Şimdiki aileler ise olur mu öyle şey hangi devirde yaşıyoruz. O eskidendi canım, benim prensesim zorluk çekmeyecek.
Alın Prensesinizin, turşusunu kurun!
Bu şatafat, gösteriş neyin nesi kardeşim, kendinize gelin.
Tövbe Yarabbim! Sanki yaşayacağımız anın garantisi varmış gibi kızlarını garantiye almaya çalışan anne ve babaları inanın anlamıyorum. Kızınız beyaz eşya değil ki; servis garantisi olsun. Herkes kaderini yaşar.
Lütfen anne ve babalar! Evlilik konusunda çocuklarınıza akıl vermeyin, çocuklarınızın üzerinden ellerinizi çekin!
Bugün damat adayının işi ve serveti olabilir. Lakin yarın her şeyini kaybetmeyeceğinin garantisini kim verebilir. Farz edelim ki damat adayı düğünü için en güzel salonu kiraladı. Beyaz eşyasını en iyi yerde, gelinliği en pahalı mağazada, evi için en güzel ve en pahalı muhiti tuttu.
Yetmedi düğün albümünü, arabasını, yüzüğünü vs. herşeyin en iyisini ve en güzelini yaptı. Eeee sonra...
Elinize ne geçti!
Hadi elaleme birde tutup hava attınız. Her şey bir saatlik düğün telaşı için mi? Bakın düğünde bitti. Herkes evine dağıldı.
Ne yazık ki; sizler damat adayının ahlâkını, maneviyatını, karakterini, aile yapısını hiçe sayarak kızınızı verdiniz.
Bununla gurur duydunuz, sonra ne mi oldu?
Damat adayı bir zaman sonra işini ve servetini kaybetti. Yahut siz zorladınız diye fakirde olsa düğünü mükemmel yaparak borç batağına battı, evinde huzuru kalmadı. Sonunda kızınızdan boşandı.
Allah rızası için anne ve babalara sesleniyorum. Ne olursunuz kendinize çeki düzen verin. Rızkın sahibi Allah'u Teala'dır. Kızlarınızın gençliğini maddiyat ve meta uğruna heba etmeyin. Yakışıklılık, servet, iş vs. hepsi gelip geçicidir.
Asıl olan güzel ahlâk ne maneviyattır.
Hayırlı ve güzel işleri geciktirmeyin. Kolaylaştırın, zorlaştırmayın evlilikten gençlerimizi soğutmayın.
Ayağınızı yorganınıza göre uzatın.
Kızınız, oğlunuz mutlu ve huzurlu olsun yeter. Ömürlerinde belki bir kez evleniyorlar. Tabii ki bazı şeyler istedikleri gibi olsun ama aşırıya kaçmayın.
Dikkat edin! Adliyede son evlilikleri ve sonları olmasın!
Selam ve dua ile değerli takipçilerime selam olsun...