Altunköprü Kerkük’ün buram buram Türk yöresi... 1957 yılında Şeker Ana şeker mi şeker bir yavruyu Türklük mücadelesine bağışlıyor...
Onun şeref madalyaları elbette Türkçülük, Türkmeneli ve Can Kerkük... Milli davadan asla taviz vermiyor...
1967 yılında daha 10 yaşında gök bayrağı dalgalandırıyor Türkmeneli’nde...
Haykırıyor İstiklal Marşımızı...
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak!
O benimdir, o benim milletimindir ancak!
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül... ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal.
Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal.
İnliyor Türkmeneli... Duygu seli kopuyor...
Sonra aynı yıllarda dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’in karşılanmasında söylediği “Ağam Süleyman” türküsü ile zalim Basçılarının girdabına giriyor...
Kerkük’te bitirdiği ilkokulun ardından ortaokulu Bağdat’ta tamamlıyor. Lise yılları yine Can Kerkük’te. Sonra hukuk eğitimi için Bağdat yılları...
Bir türkü ve yaşasın Türkiye... 10 yaşında bir çocuk zindanlara atılıyor... Kendisine yapılan işkenceler yetmiyormuşçasına anası da zalimlerin hışmına uğruyor. Öyle ya böyle bir Türklük aşığı bala yetiştirmek suç değil mi?
Zalimin sulmü devam ediyor... Tırnakları söküle söküle 17 yıl Saddam zulmünün abidesi Abu Garip Hapishanesinde geçen yıllar... O yıllarda yaşadığı işkenceler için kelimeler kifayetsiz Türk evladı...
Unutmadan devam edelim Süleyman Demirel’i karşıladığı gibi 1973’te dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ü de karşılıyor “Korkma… Sönmez…” diyerek...
Sen misin ‘Yaşasın Türkiye’ diye haykıran 6 ay daha ve yaş 16… Bıyıkların terlediği yıllar...
Yıl 1996’ya geldiğinde bu sembol adam BM e insan hakları kuruluşlarının yanı sıra özellikle rahmetli Başbuğumuz Alparslan Türkeş’in çabalarıyla hürriyetine kavuşuyor...
Ama ne hürriyet! Kelle koltukta... Saddam rejiminin suikast girişimlerini büyük bir şans eseri atlatıyor. Yapılan girişimler ve BM’nin öncülüğünde Saddam’dan kurtuluyor ve ABD yılları başlıyor.
Durmuyor Sadun Köprülü... Katıldığı kurslarla kendisini geliştiriyor, geliştiriyor. Kızanları dünyaya bir bir gözlerini açıyor o yıllarda...
Ama onun tek rüyası Irak Türkmen Milli Davası ve Türkiye sevgisi... Daha fazla dayanamıyor ve koşarcasına Türkiye’ye dönüyor 2003 yılında... Milli Türkmen Cephesi temsilciliğini yapıyor bir süre sonra Türkmen Araştırmaları ve Projeleri Koordinatörlüğü... Yetmiyor Türkmeneli Kültür Sanat ve Stratejik Araştırmalar Derneği’ni (TÜRKMEN-SAD) mücadele meydanına sürüyor.
Irak Türklerini, Türk dünyasını ve millî davalarımızı konu alan, araştırmaları, şiirleri, hikâye ve romanların yanı sıra çeşitli konuları içeren makaleleri, basılı 4 kitabı ve basılmayı bekleyen ve de bana emanet ettiği 3 kitabı geride bırakıp uçmağa varıyor bir sahur sonrasında... bir ana ve 4 kızcağızı da asil Türk milletine emanet ediyor.
İşte kendi ağzından Türklük sevdalısı Sadun Köprülü...
Birlikte yaptığımız bir iftar sofrasından kalkış ve eve ulaşış... Ardından sahur ve oruca niyetlenerek uzandığı yatağından bir daha uyanamayış...
Davasından hiç dönmeyen bir yiğitti oy... Evet Sadun Köprülü ismi hep pak olarak kalacak, hatırasını aziz bileceğiz ve Türkmeneli kavgasının sahibi olacağız.
Ölümü küçücük evlatları ve kıymetli eşi için ani oldu. Türk dünyası için ani oldu. M
Ama isyanı vardı Yaradan’ına kavuşmadan önce...
Bu kadar şirin mi, tatlı mı diye soruyordu uykumuz için...
Duramıyordu! ‘Ne zaman bitecek bu uzun uykumuz’ diye haykırıyordu...
Yol gösteriyordu; çünkü başka çare yoktu...
Haykırıyordu, haykırıyordu:
“- Uyanacağız, yoksa varlığımızı bırakacağız! Sesiz kalacağız ve düşmanlar ülkemizi, toprağımız almaya devam edecekler.
O zaman ölüm bizim için hak olacak! Ölelim, ama teslim olmayalım bu acı, baskı dolu günleri görmeden, bir Türk olalım! Doğruda titreyelim, kendimize dönelim! Utkularımızı, savaşlarımızı hatırlayalım!
Evet Türk evladı yiğit bir mücadele adamının son sözleri bunlar... Vasiyet önemli, sorumluluğunuz ağır!
Sahi hala uyuyacak mısınız? Ya da cenaze namazını kıldıran hocanın çağrısından sonra ‘İyi bilirdik’ deyip geçecek miyiz?
O yüce insan; son yazısında sordu ve uçtu...
“- Irak Türklerinin acı ve çilelerine, ne zaman ses vereceksiniz?”
Onun daha yapacakları çoktu… Onun için de kol kola vermiştik Türklük sevdası uğruna... Yine düştü gönlüme bir ateş, yanıyor için için...
Bir yiğit Türk Sadun Beğimiz daha iyi ata binip de gitti... Bu mübarek Ramazan günlerinde rahatsızlığına rağmen orucuyla birlikte son nefesini verdi. Onu Ankara’ya geldiğimden beri bildiğim Karşıyaka Mezarlığının Yükseltepe ayağındaki 6. Kapıda ebedi aleme hep birlikte uğurluyoruz. Yüce Rabbim, yaptıklarının ve yapmak istediklerinin uğruna Sadun Beğimize merhametiyle muamele eylesin inşallah...
Aziz Türk milletinin ve Dünya Türklüğünün başı sağ olsun... Emanetin emanetimizdir gardaş... Kavlimiz buraya kadar değildi ama Yaradan seni daha çok seviyormuş ki aldı aramızdan...
O’nu özetlediğim vasiyet gibi bir şiiriyle uğurluyorum. Mekanı Cennet olsun...
Toplar bizi,
Kayalar toplar bizi,
Biz bizden ayrılmayız,
Türk aşkı toplar bizi.
***
Kandan Kerkük,
Boyanıp kandan Kerkük,
Seni düşman alamaz,
Canlar var, kandan Kerkük.
***
Kanım Kerkük,
Coşuru kanım Kerkük,
Hiç düşünme düşmana,
Aldanım kanım, Kerkük.
***
Alanda gel,
Sözünü tut alanda, gel,
Kerkük, Türkmen hakkını,
Kan verip al, anda gel.
Evet; Türklük aşkı toplasın bizi... Artık yeteeeeeerrrrrrrrrrr