Başlığı okuduğunuzda “Yine Turgut Özal Tıp Merkezi, yine olumsuzluk, yine Murat Çelik” dediğinizi duyar gibi oldum.
Aslında hiç de öyle olmadığını makalemi okuduktan sonra göreceksiniz.
Turgut Özal Tıp Merkezi, merhum Turgut Özal’ın Malatya’ya armağanıdır. Malatya’da bunu bilmeyen yoktur.
TÖTM başarılı karaciğer nakilleri ile ismini ulusal ve uluslar arası bilim dünyası ve kamuoyuna duyurmayı da başardı.
Halk arasında konuşulan “TÖTM’den karaciğer nakillerini çıkartırsan geri koca bir sağlık ocağı kalır” deyimini çürütmek için bu makaleyi yazmayı beş gündür düşünüyorum ve bugün yazmak nasip oldu.
Niye beş gün?
Çünkü altı gündür Turgut Özal Tıp Merkezi Endokrinoloji servisinde şeker hastalığı nedeniyle tedavi görüyordum.
TÖTM’e bu güne kadar ya hasta ziyaretine gittim ya da haber yapmak amacıyla gittim. Hasta ziyaretine gittiğimde yüzeysel, haber amaçlı gittiğimde ise maksatlı bakmıştım… Bu kez öyle olmadı. TÖTM’de tedavi amacı ile bulunduğum servis dışında da birçok gerçeği gördüm (!).
Yaklaşık 3,5 yıldan beri şeker hastasıyım ve 3,5 aydan beri insülin kullanıyordum. Hastalığımın ciddiyetinin farkında değildim. 3,5 yıl önce teşhis konduğunda iki ilaç verilmişti ama ben hastalığın önemini anlamadığımdan ne beslenmeme dikkat etmiştim ne de ilaçlarımı kullanmıştım. Dolayısıyla kan şekerim düşmediğinden 3,5 ay önce insüline geçilmişti.
Düne kadar. Niye düne kadar? Daha önce, Malatya’da bir hastanede yalnızca kan incelemesi sonucu verilen insülin tedavisinin aslında gerekli olmadığı TÖTM’de yapılan testler ve kontroller sonrası anlaşılıncaya kadar. TÖTM’de bana hastalığım hakkında eğitim verilene kadar.
Bu altı gün zarfında neler yaşadım?: Özetle; İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi Endokrinoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İbrahim Şahin Bey’in kontrolünde tedavim başladı. Kendisinin sadece bana mahsus olmayan güler yüzlü hasta yaklaşımına, yardımcıları ile olan ağabey-kardeş ilişkisine, öğrencilerine gösterdiği iyi bir eğitici duruşuna tanık oldum.
Prof. Dr. Şahin’le sabah vizitleri sırasında bire-bir görüşme ve kendimi rahatlıkla ifade etme olanağı buldum. Klinikteki diğer doktorlar ve öğrencilerle gün içinde defalarca görüştük. Doktorlar, hemşireler ve diğer yardımcı sağlık personelinin yüzünde de tebessüm eksikliği görmedim. Sabah ilk kontrole gelen hemşire ve ardından kahvaltı servisi yapan personeldeki “günaydın” diyen insani ve samimi ses tonu ile gecenin ilerleyen vaktinde son tansiyon ve kan ölçümü yapan hemşirenin ses tonu aynıydı.
Hastalığımın gelecekte doğurabileceği sonuçlar hakkında gördüklerim ise yaşadıklarım kadar iç açıcı değildi.
Şeker hastalığı önemsenmediği takdirde akibetini buradan yazmama gerek yok, takdir edersiniz ki bende bir şeker hastasıyım. Doktorların tavsiyesine uymak zorunda olduğum kesin. Aksi halde hastaneye kendi imkânlarımla değil ambulans yardımı ile gitmek zorunda kalabileceğimi gördüm. Hastaneden çıkışı da düşünmek istemiyorum. Ya 4 kollu sandalla ya da tekerlekli sandalye de olacağı için.
Sözün özü; İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi yalnızca Organ Nakli Dalı’nda başarılı değil. Allah eksikliklerini vermesin, onlarsız etmesin. Turgut Özal Tıp Merkezi gördüğüm kadarı ile Tıp alanında her branşta başarılı ve takdir edilmeye değer.
Bu vesile ile tedavime başladığı ilk andan itibaren güler yüzlü, samimi ve karşısındakini “insan” olarak değerlendiren Prof. Dr. İbrahim Şahin Bey başta olmak üzere, Endokrinoloji servisi doktorlarına, hemşirelerine, asistanlarına, servis görevlilerine ve TÖTM Güvenlik Görevlilerine teşekkürü borç bilirim.
DİPNOT: Yazımın başlığında yer alan Kara Erik mevzusuna gelince; 6 gün boyunca tüm ara öğünlerde meyve olarak sadece Kara Erik ikram edilmişti. Bu da ben de kara erik ilgisini azalttı.