Sabah televizyon izlemek ve kahvaltı yapmak (Pazar ve resmi tatil harici) lükse giriyor.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı sabahı nadiren yaptığım kahvaltılardan biriydi. Akşam izlediğim filmden ötürü açılışta da Kanal Türk televizyonunu izlemek zorunda kaldım. Amerika"nın ve dünyanın en büyük kenti New York"taki Manhattan Central Park"ın tanıtım belgeseli yayınlanıyordu Aş Kendini adlı programda. Sunucunun tanıtımı yanı sıra parkı ve parka gelen insanları yansıtıyorlardı.
İzlerken, Amerikalıların ne kadar zevksiz insanlar olduğunu paylaştım eşimle Biran için sustu ve asık bir suratla onu nerden çıkarttın, muhalefet edecek ne buldun? Diye sorunca, bu tepkiyi beklemediğim için bu kez ben sustum Suskun şekilde izlemeye devam etti(m)k.
Sonunda dayanamadım izah etmem gerekiyordu (eşimin deyimi ile muhalefet etmem gerekti).
Ve başladım sıralamaya,
Muhteşem bir park ama hiçbir yerde "Çimlere Lütfen Basmayın" yazmıyordu.
Koskocaman göl var ama içerisinde ne bir boş pet şişe var.
Kocaman arazi denilecek büyüklükte alan var ve yem yeşil çimen alabildiğine, üzerine oturmuş insanlar yanlarında veya etraflarında "çöp" yok.
Yürüyüş parkurunda insanlar yürürken bisikletliler yalnızca kendilerine ait yolda seyir halinde.
Manhattan Parkı kadar büyük bir park görmemiştim, yürüyüş yapan insanların bir çoğuna Köpekleri eşlik ediyor ve parkta bulunan hiçbir çocuk köpeğin arkasından taş atmadığı gibi sataşmıyorda. Köpeklerin tümü sahipli belli boyunlarında tasması var.
Park büyük olunca, parkın içinde küçükte olsa meydancıklar var yolların kesiştiği yerde fakat hiçbir seyyar satıcı, çerez satanı yok.
Gözün alabildiğine yeşil alan ve göl var hiçbir yerden Mangal Dumanı çıkmıyor. Dedim ya garip bir millet illa ki barbekü olacak ki bir şeyler pişirsinler.
Çimlere basmamayı bir kenara bırakın büyüklü küçüklü çimlerin üzerinde düşüp kalkıyor ve yuvarlanıyorlardı, bembeyaz kıyafetleri ile üzerleri çamur bile olmuyordu.
Kendi kendime acaba New York"ta belediye yok mu? Diye düşünürken aklıma geldi var belediye başkanları ve meclisleri hatta meclis üyeleri var. Bunu niye düşündüm biliyor musunuz?
Koskoca Park"ta hiçbir büfe yoktu.
Yalnızca büfe mi yoktu?
Hayır, çay ocağı işletmesi olarak kurulup yüzlerce metrekare alanı işgal eden çaycılar da yoktu.
Cafe veya restorant"ta yoktu(!).
Şaşırmamak elde değil.
Manhattan"daki Central Parkı izlerken, çiçeği burnunda bizim Abdullah Gül Parkı ve Orduzu Pınarbaşı mesire alanı gözümün önüne geldi.
Bizim insanımızın zevkine hayran kaldım.
Bir yanda oynayan çocuklar, mangalını tüttüren aileler, başıboş gezen köpekler, etrafa saçılan piknik atıkları, yaya yollarında pervasızca diye adlandırdığımız motosiklet sürücülerinin egzozundan çıkan ses tüm piknik alanını veya park alanını inletircesine seyir etmesi, köşe başlarında gelişi güzel tezgâhlarda satılan kuru yemiş ve oturma bankları civarında ki atıkları, çöp sepetleri dururken etrafında fırlatılmış, boş şişe ve yaz ayı akşamlarının vazgeçilmezi haşlanmış mısırdan geri kalanı vs. vs. vs.
Amerikalıların ne kadar zevksiz olduğunun örneklerini sergilemeye çalıştım, dedim.
Sözün özü iyi ki Amerika"da değilim, iyi ki Amerikalı değilim.
Yoksa nelerden mahrum kalacaktım, diye sözlerime devam ederken, eşimin Murat bayram kutlama programına geç kalacaksın uyarısı üzerine, "evet ya bu yıl 29 Ekim Kutlamaları Abdullah Gül Parkı"nda yapılacak" demekle yetindim.
Zaman olsaydı daha ne kadar eleştirecektim şu Amerikalıları ve Parklarını