Zeynep Pabuççuoğlu ilk filmi Cennet'le izleyici karşısında.. | |
Türk sinemasının korku türündeki ilk örneklerinden 'Araf'ın da yönetmeni olan Biray Dalkıran'ın bu yeni filminde Pabuççuoğlu, 'atipik psikoz' hastası bir gencin idealist doktoru 'Tuğba' karakterini canlandırıyor. İşletme eğitimi gördükten sonra gönlünde tiyatronun yattığına karar veren ve cesur bir adımla tiyatroya yönelen Pabuççuoğlu, 2003 yılından bu yana Şahika Tekand'ın kurduğu Stüdyo Oyuncuları'nda yer alıyor. İşte anlattıkları: ARAF ÇOK BAŞARILI DEĞİL * Özellikle tiyatrocular maddi yönden emeklerinin karşılığını alamıyorlar. Babanız size bu konuda uyarılarda bulundu mu? Bana o cesareti Şahika Tekand verdi. Babam hiç istemedi oyuncu olmamı! Bizim eskilerden gelen bir sanayici tarafımız vardı, onun rahatlığıyla babam oyunculuğunu istediği gibi yaptı. Ama meslek edindiğin zaman maddi olarak kazanç çok zor. Yaptığım işlerde, aldığım rollerde babamın hiç parmağı yoktur. * 'Bir Dilim Aşk' ve 'Kapıları Açmak' adlı dizilerde oynamışsınız ama kısa sürmüş... Evet, çok kısa işlerdi. 2-3 bölümlük roller oldu hep. * 'Cennet' sizin ilk sinema filminiz. Teklif nasıl geldi? Biray'la yurtdışına çekeceğimiz bir korku filmi için tanışmıştım ama olmadı. Daha sonra bir gün Altan Düzyatan ile karşılaştım. Bizi Biray ile biraraya getirdi. Biray, "Tuğba sensin" dedi ve anlaştık. * Biray Dalkıran'ın önceki filmi 'Araf'ı izlemiş miydiniz? Evet, 'Araf' çok başarılı bir film diyemem ama gerçekten birçok ilki gerçekleştirdi. Biray çok başarılı bir yönetmen, görsel efektler konusunda da çok iyi. 'Cennet'te de görsel efektler bol bol kullanıldı. * Filmde 'atipik psikoz' hastası birinin doktoru olan Tuğba'yı canlandırıyorsunuz. 'Atipik psikoz' nedir, Tuğba nasıl bir doktor? Zeka geriliği olan çocukların hastalığı... Hayal güçleri çok geniş. İletişim bozuklukları var, göz göze bakmıyorlar, tensel temasta bulunmuyorlar. Tuğba'ya gelince çok idealist bir kadın, zeka geriliğini iyileştirici bir ilaç üzerinde çalışıyor. Bir takım gelişmeler oluyor ve A karakteriyle yolları kesişiyor. * Filmin senaryosunun diğer Türk filmlerinden çok farklı olduğu söyleniyor. Nedir bu farklılık? Bir kere Türkiye için farklılık söz konusu. Türk Sineması'nda yerel unsurlar hep ön planda. Fakat bizim senaryomuzda bu hikaye Almanya'nın bir kasabasında, Hindistan'da ya da Beverly Hills'te geçiyor olabilir. * Rolünüzü sevdiniz mi peki? Tuğba ile hayata bakış açılarımız çok benziyor, ikimiz de dürüstlüğe çok önem veriyoruz. Zaten filmdeki ev benim evim, motosiklet benim, kıyafetler de benim. LANET DEVAM EDİYOR * Ama seyirci "Aman bu hiç oynamamış zaten kendisi böyle" diyebilir... Keşke öyle deseler, çünkü bu çok iyi oynadığınız anlamına gelir. Mesela babam 'İkinci Bahar' dizisinde Vakkas'ı oynarken yolda çevirip küfür ediyorlardı. Bu onun ne kadar iyi oynadığını gösteriyor bana göre... * Bir de başınıza birçok kaza gelmiş çekim aşamasındayken... Evet, ilk gün Biray'ın arabası kaza yaptı içinde oyuncularla beraber. Sonra Altan kafayı vurdu, aynı gün benim çenem çıktı. Biz de dedik ki, "Araf'tan gelen lanet devam ediyor..." Çekimler iki gün aksadı. Hatta filmde izlerken göreceksiniz, çenemden gelen kemik sesi gerçek. O sahneyi çekerken çıktı çenem. Sevişme sahnelerinde babam beni yanında götürürdü * Siz de sahne tozunu çocuk yaşlarda yutanlardan mısınız? Küçükken babamın film setlerine de giderdim. Özellikle sevişme sahnesi falan olursa, babam başka bir şey zannetmemem için mutlaka beni de yanında götürürdü ve "Bak kızım bu bir film ve böyle çekiliyor" derdi. 11 yaşındayken ilk çekimime babam sayesinde gitmiştim. * Nasıl bir deneyimdi bu o yaşta bir çocuk için? Keyifliydi. Zaten oyunculuk bana çok normal geliyordu. Ben o gece saat 12'ye kadar bekledim çekim için. Ama uykum var, sonuçta çocuğum. Neyse sıra bana geldi, kendi sahnemi oynadım. Ben, "Hu hu evde kimse yok mu"? diyordum ve Uğur Yücel beni tüfekle öldürüyordu. Bir kerede çektik ve oldu. Herkes 10 tekrar yaparken, benimki bir kerede bitmişti. Ben çok sinir olmuştum bu duruma ama sonradan anladım ki tekrar etmeden çekimleri bitirmek iyi bir şeymiş... * Sizce sinema oyunculuğu dizilere göre daha mı avantajlı? Kesinlikle. En azından işiniz yarım kalmıyor çünkü üç bölümde yayından kalkan diziler var. Ayrıca ikisinin oyunculukları da birbirinden çok farklı. Biz Stüdyo Oyuncuları olarak performatif oyunculuk yapıyoruz. Klasik anlamda oyunculuk değil bu. Şu anda bütün dünya üniversitelerinden, seminerlerden Şahika Tekand'a teklifler geliyor, yöntemini anlatması için. TÜRKİYE'DE BİLİNMİYOR * Peki izleyici sahnede farklı olarak ne görüyor? Oyuncunun sahnede dış etkene tepki vermesi bekleniyor. Tamamen bilimsel. Mesela, bizim oyunlarımızda bir ışık zorunluluğu var, üstüne ışık yandığı anda sen ona cevap vermek zorundasın. Hata yaparsanız, seyirci anında görüyor ve tam anlamıyla ebeleniyorsunuz. * Yaptığınız şeyin Türkiye'de yeteri kadar duyulduğunu zannetmiyorum... Türkiye'de böyle şeylere çok özen gösterilmiyor. Şahika Tekand dünyanın en iyi tiyatro yönetmenlerinden biri seçildi 2006'da. Japonya'ya festivale davet edildi, Brüksel'de ödüller aldı. Biz aslında Türkiye'yi çok güzel bir şekilde temsil ediyoruz. * Ama Türkiye'nin bundan pek haberi yok... Evet! Gerçi o dönem Delfi Tiyatro Olimpiyatları'na gittiğimiz dönemde Dışişleri Bakanlığı'ndan yardımlar gelmişti; yurtdışına çıkma paraları falan alınmamıştı, böyle jestler yapılmıştı. Ama tabii çok minimumda, medyanın da zaten tiyatroya ilgisi yok. SABAH |