Seyran Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
MORMAŞ
Sinema 13 Kasım 2007 - 16:21 Yorum: 0

2008 Oscar Yarışı'na

Bu yıl Oscar sezonu her zamankinden de erken başlamış gözüküyor.

2008 Oscar Yarışı'na

İddialı filmlerin hemen hepsi geçtiğimiz aydan itibaren ABD'de vizyona çıkmaya başladı. Amerikan basını izledikleri filmlere dayanarak Oscar yarışının nasıl şekilleneceğine dair spekülasyon yapabiliyorsa biz de yaparız dedik... İşte bu yılın kaliteli filmler ile dolu, kıyasıya rekabetinin Beyazperde önsezgileri...

 

Ustalar Yarışa Dönüyor…
 
Yılın erken dönemlerinde, bu sene Oscar'ı artık kazanır diye düşünülen isim Tim Burton'dı. Ünlü bir Broadway müzikalinin sinema uyarlaması olan , hem ona, hem Johnny Depp'e altın heykelciği getirir diye düşünülüyordu kağıt üstünde. Ama zaman geçtikçe o heyecan ve beklenti söndü. İntikam için cinayetler işleyen bir berberin hikayesini anlatan şiddet dolu bir müzikal Oscar'ı kazanabilir mi? Hem Burton en son ne zaman gerçekten heyecan verici bir film yaptı ki? Ortada gibi pozitif, herkesi eğlendiren bir müzikal varken, böyle karanlık bir filme oy çıkar mı? Bütün bu soruların cevapları, henüz kapalı bir kutu olan Sweeney Todd'un Oscar yarışında akıbetini belirleyecek.

Mike Nichols'ın politik taşlaması Charlie Wilson's War ise Tom Hanks, Julia Roberts, Philip Seymour Hoffman gibi Oscarlı oyunculardan kurulu kadrosuyla hala adaylık ihtimali en kuvvetli filmlerden biri muamelesi görüyor. Ama her şey fazla kitabına uygun, fazla garanti gibi. Bunun geri tepebildiğini, adaylığına kesin gözüyle bakılan en az bir filmin her sene hayal kırıklığı yaşadığını biliyoruz. En İyi Film dalında aday olabilmek için, yeter sayıda Akademi üyesi tarafından 'yılın en iyi filmi' olarak görülüp oy almanız gerekiyor. Bu filmin o denli öne çıkması güç olabilir.

Bu iki filmin akıbetlerini yakın gelecekte göreceğiz ama bazı başka filmlerin potansiyellerini şimdiden biliyoruz. Ridley Scott mesela… Denzel Washington ve Russell Crowe gibi iki oyuncuyu biraraya getiren, '70'ler Amerikasında uyuşturucu mafyasını ele alan epik film tam bir ustalık gösterisi. Akademi üyelerinin bayılacağı türden bir büyük yapım. Büyük gişe yapacağı da muhakkak. En İyi Film dahil yığınla kategoride adaylığına kesin gözüyle bakılabilir.

Coen Kardeşler'in, Cannes'da büyük övgü alan, 'dan beri en önemli filmleri muamelesi gören 'i de Akademi'nin karşı koyamayacağı türde bir başarı belli ki. Javier Bardem'in bu filmdeki psikopat katil tiplemesinden de sinema tarihine geçecek ve Oscar'ı %100 alacak bir performans olarak bahsediliyor.

Karanlık ve şiddet dolu filmlerin yılı oluyor 2007. Sidney Lumet, uzun bir aradan sonra formuna döndü ve kendi ailelerinin işyerini soymaya kalkışıp olayların kontrolünü kaybeden iki kardeşin hikayesini anlatan Before The Devil Knows You're Dead ile eleştirmenleri mest etti. Yılın en iyi suç filmlerinden biri olduğu söylenen bu yapıma, hem de usta Lumet'nin geri dönüşüyken, nasıl karşı konulabilir?

Ustalardan gelen diğer filmler biraz daha geri planda kalıyor bunların yanında. Francis Ford Coppola'nın son filmi Youth Without Youth kişisel bir sanat filmi muamelesi görecek gibi. David Cronenberg'in 'i ise her zaman olduğu gibi hiç Akademi'ye göre bir iş değil. Yine de bir iki adaylık alır, boyunlarının borcu… Ang Lee'nin Altın Aslanlı son filmi (Lust, Caution), yeterince heyecan uyandırmıyor. Sadece teknik kategorilerde adı geçer. Robert Zemeckis'in “motion capture” yöntemiyle gerçekleştirdiği yeni animasyonu ise niye 'nden daha iyi karşılanacak olsun ki?.. Robert Redford'ın savaş sorgulaması , fazla edebi ve politik olarak da fazla orta yolcu bulunuyor. Bunlar ana kategorilere giremeyecek filmler ama arada beride adlarına rastlayacağımız muhakkak. Esas iş gençlerde bundan sonra…

Son Dönemin Yetenekli Genç Yönetmenleri…
 
Bunlar öyle ya da böyle daha önce Akademi'nin radarına girmiş yönetmenler… James Mangold mesela. En son Reese Witherspoon'a Oscar kazandıran 'ı yönetmişti. Bu kez de en hasından, müthiş bir Western yeniden çevrimi olan ile yarışta. Akademi üyelerine ulaşması çok rahat bir film. Seyirciden de olumlu tepki aldı. Film ve Yönetmen dallarında bile adaylık kazanabilir.

İngilizlerin taze kanı Joe Wright ise 'un ardından (Atonement) ile yine övgü topluyor. Ve önceki filmiyle ismini zaten belletmiş olduğu için, bu kez Oscar'ın büyük favorisi muamelesi görüyor. Yerinden edilmesi zor… Ama sinema tarihinin en iyisi ile mukayese edilen bir film belki ona ciddi bir rakip olabilir. Paul Thomas Anderson'ın, önceki filmlerinin çizgisinden ayrılıp, petrol zengini bir adamın hırsına odaklandığı There Will Be Blood, Akademi üyelerinin aday gösterme alışkanlığını taşıdıkları türde bir film olmayabilir. Ama iddiası belli ki gerçekten Yurttaş Kane boyutlarında. Daniel Day-Lewis'in bu filmdeki performansıyla ikinci Oscar'ını kazanmak için bu kez rakipsiz gözüktüğünü de eklemek lazım.

Son bahsettiğim filmin yapım firması olan Paramount Vantage (ünlü Paramount'un bağımsız sinema kolu), bu yıl birbirinden güçlü yapımlarla yarışa katılıyor. Ellerindeki diğer filmler de çeşitli dallarda adaylığa çok yakın. Marc Forster'ın Afganistan'da geçen ve ABD'de çok tutmuş bir romandan uyarlanan, sansayon yaratmaya aday filmi The Kite Runner; Nicole Kidman, Jack Black ve Jennifer Jason Leigh'i biraraya getiren Margot at the Wedding; Sean Penn'in övgü toplayan yol ve kendini bulma filmi Into the Wild; ve Michael Winterbottom imzalı, Afganistan'da El Kaide tarafından kafası kesilerek öldürülen gazeteci Daniel Pearl'ün karısını anlatan, Angelina Jolie'nin kontrollü performansına adaylık getirmesi muhtemel . Hepsi aynı şirketin filmleri ve aynı ölçüde olmasa bile hepsi başarılı olacaklardır…

Todd Haynes'in alışılmadık filmi I'm Not There'de, Bob Dylan'ı altı farklı aktörün canlandırdığını duymuşsunuzdur belki. Bunlardan birinin Cate Blanchett olduğunu ve bu performansıyla Oscar'ı ikinci kez kazanmaya yakın görüldüğünü de… Böylesine yaratıcı ama popüler olması imkansız bir filmin diğer kategorilerde ne kadar başarılı olacağını merak etmemek mümkün değil. Bir diğer popüler film olan 'in aksine… Brad Bird'ün 'dan sonraki yeni animasyon şaheseri, herkesçe sevilen ve animasyon sanatını ileriye götüren işlerden biri. Birkaç adaylık ya da belki birkaç ödül, işten bile değil…

David Fincher'ın 'ının tamamen unutulduğunu düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Filmin yapımcıları bayağı hızlı çıktı ve sezonun Oscar'a dönük ilk kapsamlı reklam kampanyasını onlar başlattılar. Yönetmenin Kurgusu da yakında Amerika'da DVD'ye çıkıyor. Yani film yeniden gündemde. Karmaşık görsel efekt çalışması veya başarılı yardımcı oyuncu kadrosu pekala Akademi üyeleri tarafından da hatırlanabilir.

Bağımsız Faktörü…

Eski bir striptizci tarafından yazılmış, 16 yaşında hamile kalan ve doğacak bebeğini evlatlık verecek aile arayan bir kızın öyküsünün Oscar yarışında şansı olabilir mi sizce? Hem de nasıl… Ortaya Juno gibi çok eğlenceli ve pozitif bir aile filmi çıkmışsa, herkes bu filme bayılıyorsa ve Roger Ebert gibi bu işlerin pîri bir isim, filmin genç oyuncusu Ellen Page'in En İyi Kadın Oyuncu dalında Oscar'ı kazanacağı şeklinde iddialı bir yorumu aylar önce yapabiliyorsa… Evet, her şey olabilir.

Diğer güçlü bağımsız ise, bu yılki üçüncü iddialı filminde üçüncü iddialı performansını veren Philip Seymour Hoffman ile Laura Linney'i buluşturan, uzaktan Woody Allen'ın Interiors'ını hatırlatan The Savages. Olgun bir komediye bu yarışta her zaman yer var.

Yabancı Faktörü…

Son yıllarda dünya sinemasının Oscar'da varlığı dikkat çekici bir şekilde arttı. Geçtiğimiz sene adaylardaki uluslararası çeşitlilik ödül törenindeki muhabbetlerin de ana malzemesi olmuştu. Bu yıl da Oscar yarışına Yabancı Dilde En İyi Film kategorisi ve ötesinde damga vurmaya hazırlanan filmler var.

Ang Lee bu yıl daha geri planda kalacak belki ama öncelikle Edith Piaf biyografisi 'nin (La Vie En Rose) En İyi Kadın Oyuncu dalında favori konumda olmak gibi bir ayrıcalığı var. Marion Cotillard, bırakın adaylığı, ödülün kendisinin en büyük favorisi. İngilizce dışında bir dilde oynadığı halde Oscar kazanan, Sophia Loren'den sonra ikinci aktris olarak sinema tarihine geçebilir kendisi. Filmin teknik kategorilerde de kendine yer bulması olası.

Ama Yabancı Dilde En İyi Film kategorisinde Fransa'nın başka bir resmi aday adayı var. Devrim öncesi ve sonrası İran'ı anlatan animasyon film , hem bu dalda, hem de Animasyon Film dalında çok güçlü bir aday olarak öne çıkıyor Fransa adına…

1994 yılında adlı filmiyle Oscar kazanan Rus sinemacı Nikita Mikhailkov, Sidney Lumet'nin başyapıtını Rusya'nın siyasal ve toplumsal gündemine uyarladığı 12 ile Yabancı Dilde En İyi Film kategorisinin bir diğer favorisi olarak görülüyor. Cannes'dan Altın Palmiyeli Romanya filmi bu kategoride şans tanınan bir başka film; Akademi için fazla karanlık olmazsa tabii… Fatih Akın'ın veya İspanyol korku filmi The Orphanage'ın, bu rakipler arasında şansı pek yok gibi…

İngiliz yönetmen Mike Newell'ın beyazperdeye uyarladığı Gabriel Garcia Marquez romanı Kolera Günlerinde Aşk, yazarından da tam not almayı başardı. Ama New Line tarafından yeterince tanıtımı yapılmayan bu filmin bir iki teknik kategoride kendine yer bulmaktan öteye gidememesi olası. Bir de Marquez'in özel ricasıyla filmin şarkılarını yazan Shakira'yı Oscar töreninde sahne alırken izleme ihtimali var tabii...

Gündemde Irak ve Afganistan Var...

Ortadoğu konulu filmlerin sayısında ciddi bir artış var doğal olarak. Irak üzerine, doğrudan filmlerden ziyade, askeri kayıpların Amerika'daki aileler üzerindeki etkilerini ele alan yapımlar karşımıza çıkıyor. ile Oscar kazanmış Paul Haggis'in gişede başarısız olan yeni filmi In the Valley of Elah ve John Cusack'in asker karısını kaybeden acılı bir babayı canlandırdığı Grace is Gone böyle filmler. Bunlar daha ziyade oyuncularının performanslarıyla adaylık kovalayacak işler.

Afganistan daha etkili bir malzeme sağlıyor anlaşılan bu yıl. Mike Nichols'ın filmi meselenin özüne inmeye çalışırken, Robert Redford Amerika'nın duruşunu sorguluyor yeni filminde. Michael Winterbottom ülkedeki güncel panorama hakkında bilgilendirirken seyircisini, Marc Forster imzalı The Kite Runner bizzat Afgan halkının içinden bir bakış getirmeye çalışıyor. Bu gündem, Akademi'de bir şekilde karşılığını bulacaktır.

Oscar'a Giden Yol Gişeden Geçer…

Para kazanmayan film seyirciye ulaşamamış demektir ve Akademi Ödülleri'ne ulaşmanın yolu muhakkak seyirciye de ulaşabilmekten geçer.

Bu yıl özellikle iki tane popüler film, gişe rakamlarını ödül potansiyeline dönüştürebilir. Yazar-Yönetmen Judd Apatow şimdiden komedide bir marka haline geldi. Onun ismi ABD'de bir filmin gişe yapmasının garantisine dönüştü denebilir. Bu yılın hit filmlerinden da (Knocked Up) en azından senaryosuyla bile olsa Akademi tarafından hatırlanacaktır.

Esas büyük olabilecek film ise Hairspray. John Waters klasiğinin Broadway uyarlaması olan müzikal, yeni bir filme malzeme oldu. John Travolta, yüklü bir makyajla Divine'ın rolünü oynadı. Michelle Pfeiffer, Christopher Walken gibi birçok ünlü oyuncu kadrodaydı. Ve ortaya herkesi mutlu eden, neşeli bir müzikal çıktı. Hairspray gişede de çok başarılı olduğu için, bir muamelesi görebilir mi diye düşünenler çok. Çünkü olası adaylar arasında böylesine pozitif ve hafif bir film yok. Son yıllarda da hep karanlık filmler kazandı Oscar'ı. Ve Hairspray, şarkılarından kostümlerine, oyunculuklarından makyaj çalışmasına birçok adaylık kapabilecek bir yapım. Dolayısıyla şansı yabana atılmamalı...

Klasik Sularda…

Bazı filmler “tipik Oscar filmi” olarak hissettirebilirler kendilerini. Bu yıl da onlardan çok var. Terry George'un aile dramı Reservation Road bayağı kötü karşılandığı için yarıştan neredeyse tamamen dışlanmış gibi gözüküyor. Elizabeth'in devamı da olumlu eleştiriler almadı ve teknik kategorilerde kendine yer bulmaya çalışacak. Brad Pitt ve özellikle Casey Affleck'in performanslarıyla çok konuşulan, uzun isimli , yavaş temposu sebebiyle seyirci kozunu kaybetti. Yine de görmezden gelinebilecek bir Western değil bu.

Casey Affleck bu yıl oldukça konuşulan bir aktör oldu. Abisi Ben Affleck'in ilk yönetmenlik denemesiyle de adından söz ettiriyor. Beklenmedik olan, adlı bu filmin çok beğeniliyor olması. Yılın en iyileri arasında adı geçen yapımın, özellikle oyuncu kadrosu çok kuvvetli.

Son olarak, hem eleştirmenleri, hem de seyirciyi memnun edebildiği için ciddiye alınmaya başlayan, hukuk sistemi üzerine bir entrika filmi olan yarışta güç kazanmaya başladı. George Clooney, Tom Wilkinson ve Tilda Swinton bu filmin adaylık potansiyeli olan oyuncu kadrosu. Yönetmen ise, Jason Bourne serisinin senaristi Tony Gilroy.

Ve işte bu kalabalık yılın kaba bir tablosu. Sinema adına oldukça verimli bir sene geçirdiğimiz söylenebilir. Her zamanki gibi iyi olan kazansın!

Malatya Haber
Malatya Haber
Malatya Güncel Haber
casino siteleri
deneme bonusu