Ne uğursuz bir hafta...
Aylardır programlanan ama ne hikmetse yerel ya da genel baş aktörlerin iştirak buyurmadığı 32 gencin acı sonu...
Uyurken infaz edilen Türk polisleri...
Arkasından bir trafik kazası ihbarıyla pusuya düşürülen trafik polisimiz...
Hemen peşi sıra sınırda görevini yapan astsubayımız...
İstanbul’un göbeğinde gövde gösterisi yapan vatan hainleri...
Diyarbakır’da, Kars'ta, Ağrı'da ve diğer bazı illerimizde de yol kesmeler, TIR yakmalar, otobüs yakmalar, bebek katillerinin propagandaları ve gasp edilen mallar...
Peki yetkililer ne yapıyor? Hemen ifade edeyim; bolca laf...
IŞİD’in Türkiye için nemenem tehlike olduğunu sağır sultan duyarken duymayan devlet ricali... Neymiş efendim; IŞİD ülkemizde taban bulmamışmış... Bunu söyleyen bir Başbakan Yardımcısı ise vay o ülkenin haline!
Ve, terörle pazarlık... Malum böyle bir pazarlığı inkar edenler kabullendi sonunda...
İşte terörle pazarlığın sonucunu Başbakan Yardımcısından dinleyelim:
“Çözüm sürecinin temeli Habur’la atıldı ama başarısız oldu.
...Biz sözlerimizin hepsinde durduk. Bazen verdiğimiz sözün yüzde 100’ünü de getirmemiş olabiliriz. Onlar da yüzde 100 tamamlamadı, biz de yüzde 90’da kalmış olabiliriz.”
Ya Cumhurbaşkanının açıklamalarına ne demeli... Daha neler...
Noktaya Devlet Bahçeli Beyin eleştirileri ile koyalım:
Evet vicdanına susturucu takmamış, ahlakına maske geçirmemiş hiçbir vatan evladı bugünkü ülke manzarasından huzur ve mutluluk duymuyor.
Her gün bir fecaat, her gün bir felaket ve fenalık önümüzü kesiyor. Şiddet ve ölüm etrafımızda sanki saltanat kurdu, dokunulmazlık kazandı!
Açılım diyorlardı çözüm diye mangalda kül bırakmıyorlardı; açıla açıla, çöze çöze Türkiye’nin tüm emniyet ve güvenlik kapılarını indirdiler! Analar ağlamayacaktı, iddiaları buydu. Bayrağa sarılı tabutlar gelmeyecekti, beyanatları böyleydi. Ama Türkiye tabuta girdi, haberleri yok.
İç Güvenlik Yasasıyla hiçbir terör zanlısı huzur cellatlığı yapamayacak, maske takıp provokasyona yeltenemeyecekti. Tamam da sonuç ne oldu? İstanbul Gazi Mahallesi’nde etek giyip maske takarak ellerine aldıkları uzun namlulu silahlarla gezenler sokak defilesine mi çıkmışlardı? Ceylanpınar’da kar maskesiyle girdikleri evde iki polisimizi uyurken ensesinden vuran kahpelere bu cüreti kimler vermişti?
Sorular... Sorular...
Sağımız husumet, solumuz hüsran... Önümüz musibet, arkamız melanet. Ne yana baksak heder olmuş, kederle dolmuş yürekler. Türk milleti sessiz hıçkırıklarla şehitlerine ağlıyor. Türk devleti iki cinayet örgütü olan IŞİD-PKK arasına sıkıştırılıyor. Yazık ki yazık!
Bazen söz başlar, gönül kurur, göz kapanır. Kimi zaman kelimelere sığınır insan, kimi zaman da acılara tutunur.
Milli değerlerden mahrum, insaniyet ölçülerinden muaf, maneviyata esasta mesafeli istismarcı ve ihanet yuvalarından milletçe yorulduk. Önünü göremeyenler için düzlükle uçurum arasındaki fark, atılacak kararlı veya korkak adımlar neticesinde belli olur. Ya çıkılır, ya çakılır. Masumiyet kisvesi altında dolaşan günahkarları hoş görmek, insan varlığına kast eden suçluları baş tacı yapmak edep ve haya cinayetidir.
Devam ediyor Devlet Bahçeli Bey, içinde bulunduğumuz durumu:
“- Türk milletinin mahvını planlayan kiralık katil kullanan, işbirlikçilik yapan, ihanet eden kim varsa dileğim aldığı nefesin hayrını görmesin. Rabbim’den şehitlerimize rahmet niyaz ediyorum. Ailelerine ve milletimize sabır diliyorum. Başımız sağ olsun.
Ne kadar da anlamlı ve yerinde söylemiş merhum Vatan Şairimiz Akif: “İhtiyar amcanı dinler misin oğlum Nevruz? Ne büyük söyle, ne çok söyle; yiğit işte gerek.” Lafı bol, karnı geniş soyları taklid etme; sözü sağlam, özü sağlam adam ol, ırkına çek.” Mesele budur, anladınız değil mi? Ertuğrul’un koynunda büyümüş obaların ahfadı mukadderatına sahip çıkacak, üç beş soysuza boyun eğmeyecek, diz çökmeyecektir.”