Her gündeme geldiğinde öfkemi yenemez, hekim camiasının boynuna idam fermanını yapıştırırdım! Medya dünyası içinde hamallık saltanatını sürdürürken haber ajanslarına yansıyan bıçak parası haberleri beni çok öfkelendirirdi. Sonra, bir dönemin meşhur kara deliği Sosyal Sigortalar Kurumu"na bağlı sağlık kuruluşları başta olmak üzere çeşitli hastanelerdeki usta (!) doktorların bıçak parası seremonisinden de tiksinmiştim.
Devlete gelen hastaları kendine stok yapan zihniyetten söz edilirken bu kutsal mesleğin yiğitlerine de leke sürülüyordu. Özelde muayene et parayı al, ameliyatı devletin imkanlarını kullanarak yap, yok öyle yağma denip durdu yıllar yılı.
Şanlı(!) medyamızda çıkan daha bir çok doktor havadisinden sonra da AKP zihniyetinin sağlıkta yaptıklarını ilk başta benim gibi tüm kamuoyu yenilik olarak değerlendiriyordu! Özellikle Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın inatla ve ısrarla kamuda çalışan doktorlara muayenehane yasağı da ilgiyle izliyordu. Bakan, tüm doktorlara muayenehane yasağı getirmekte kararlıydı. İlginçtir ki, bir zamanlar kendisi de Erzurum"da anlı şanlı kocaman bir muayenehanenin sahibi idi! Hatta muayenehanesinin tabelasının da yönetmeliklerde belirtilen esaslara (!) uygun olmadığı ve bilboardlar kadar albenili ve büyük olduğu söylenip durmuştu.
Konu ciddi, anlaşılıyor ki yazı uzayıp gidecek. Ama, vicdanıyla hesaplaşamayan, muayenehaneciliğin en etik dışı uygulamalarının içinde boğulanları, Yüce Önder Mustafa Kemal Atatürk"ün güven duyduğu şerefli tüm hekimlerimize yafta olarak yapıştırmak da paranoyadan başka bir şey olamaz! Elbette ki, Devletin görevi yasaklama değil denetlemedir. Yapılan her iş suistimal edilebilir ki, bu da onun yasaklanması anlamına gelmiyor, gelmemelidir.
Nitekim, özel muayenehane yasağı Danıştay'a çarptı. Karar verildi ve her doktorun muayenehane açabileceği gerçeği Bakan"ın inadına rağmen açıklandı. Danıştay"a göre, Sağlık Bakanlığı'nın özel muayenehanelerle ilgili yasak uygulaması külliyen hukuka aykırı.
Son karardan sonra Bakan Bey boş durmuyor! Bakanlık; sindirmek ve yıldırmak adına muayenehanesi olan doktorlara karşı atağı hızlandırıyor, emirler peşpeşe yağdırılıyor.
Tanıdığım ama çok az sohbet imkanı bulduğum, şerefli bir Türk hekiminin anlattıklarına bakılırsa Bakan Bey; namusuyla, şerefiyle muayenehanesine gelen doktorlara huzur vermemekte kararlı. Oysa, bu doktorlarımıza Saat 17.00"den sonra muayenehanesine gelebilir denilse de zulüm devam ediyor. Kıymetli doktorumuz, yıllardır alın teriyle kazandığı helal lokmasının peşinde koşan bir tıbbiyeli. Muayenehanesi ile bağlı bulduğu sağlık kurumunu birbirine karıştırmadığını da sağır sultan biliyor. Ama hakkı olan muayenehanesinde mesleği adına, kariyeri adına çalışmalar yapması çok görülüyor.
Anlaşılıyor ki çok az sayıdaki muayenehaneler üzerinde baskılar hiç bitmeyecek. İşte denetim ekipleri de emir ve talimatların gereği oradan oraya koşturup duruyorlar. Ama görevlerini yaparken düştükleri hata ve yanlışlar da dikkatlerden kaçmıyor.
Saat 17.00"den önce geldikleri muayenehanelerde bağlı bulundukları sağlık kurumunda kutsal görevini yapmaya çalışan doktorları aramaları abesle iştigal. 17.30"da mesaileri bitecek olan denetim ekipleri, muayenehanelerde görevi başında bekleyen sekreter hanımlarla muhatap olup yanlışlara düşüyorlar. Tuttukları raporda, Doktor yoktu diye yazıyorlar. Sonra en can alıcı yanlış, doktor ile hastası arasında kalması gereken bilgileri içeren protokol defterinin fotokopilerini almaya kalkışıyorlar. Daha neler neler... Özellikle son moda teftiş defteri de bıktırma politikasının son versiyonu. Bu nasıl mantıktır ki, doktor ile hasta arasında kalması gereken bilgiler fotokopi kağıtlarına aktarılmak isteniyor. Tıbbın en öndeki kuralını hiçe sayan şu anlayışa bir bakın?
Şimdi, Tam Gün Yasasını hekimlerimizin, güvencesiz ve giderek düşürülecek ücretlerle, günde 14-15 saat tek bir kurumda çalışmaya mecbur bırakılmasının planlandığı bir tuzak olduğuna inananları ikna etme zamanıdır. Herkes gibi bütün hekimlerimiz gibi ben de Sağlık Bakanlığı"nı Türk insanına ücretsiz, ulaşılabilir, nitelikli bir sağlık hizmeti verme görevini acilen yerine getirmeye çağırıyorum. Yoksa, tüm bu yapılanların adının zulümden başka bir şey olmayacağını ilan edeceğim.