Sahil Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
Ramazan Durmuş

Diyanet'in özensizliği...

18 Nisan 2014 - 00:21 Yorum: 1

Yüce İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in doğum tarihi ilgililerce 20 Nisan akşamı olarak hesaplanıyor... Bu sebeple de başta Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere çeşitli dernek ve grupların etkinlikleri her yıl olduğu gibi bu yıl da hafta boyu hız kesmedi.

Diyanet İşleri Başkanlığı, haftanın başlangıcındaki etkinliğin yanı sıra hazırladığı afişlerle de Kutlu Doğum Haftası’nı yani Peygamberimizin doğum gününü yadetti. 

Bu önemli hafta dolayısıyla bir konuyu gündeme getirecektim ki, “Hadis” konusunda bir yanlış asıl söyleyeceklerimi arka plana attı.

Malumunuz; “Hadis” veya “Hadis-i Şerif”, İslam dininde Yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed'in değişik olaylar ve sorunlar karşısında inananları aydınlatmak, Kur'an'ın bazı ayetlerini daha açık bir dille ifade etmek için söylediği iddia edilen sözler bütünü...

İslam’ı yaşayanlar için “Hadis”, Kur'an'dan sonra ikinci kaynak. Kur'an'ın tefsirinde de başlıca kaynak.

Ancak “Hadis” çeşitleri oldukça fazladır! Bunlar ‘şüphesiz’, ‘kusurlu’, ‘zayıf’ şekilde isimlendirilir ki biri de ‘kutsi hadis’tir. “Kutsi hadis”, manası Allah’tan, sözü Yüce İslam Peygamberi Hz. Muhammed’den olan hadisleri ele alır diyor din bilginlerimiz...

Peygamberimize atfen şöyle bir uyarı rivayet edilir:

“-Benden Kur’an haricinde hiç bir şey yazmayınız. Kur'an'dan başka benden bir şey yazmış olan varsa onu derhal imha etsin. Benden bir hadis rivayet ediniz; bunun bir mahzuru yoktur; benim söylemediğim bir şeyi kim bile bile bana isnad ederse, cehennemdeki yerini hazırlasın.”

Yani hadisler konusunda çok hassas olmamız gerekiyor ve kimseyi şüpheye sürükleyecek bir hata yapmamak şart…

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın büyük kentlerimizde her yeri baştanbaşa süslediği afişler dikkat çekiciydi.

Bir afiş çok dikkatimi çekti... Şöyle yazıyordu afişte:

“- Kulumun en çok sevdiğim ibadeti bana karşı samimî olmasıdır.”

Hemen altında da kocaman harflerle “Hadis-i Şerif”

Şaşırdım, Peygamberimizin sözünde ‘Kulumun...” ifadesi nasıl olur diye!

Öyle ya insanoğlu, Yüce Allah’a göre ‘Kul’, Peygamberimize göre de ‘Ümmet’ değil midir?

Geldim evime, oturdum dert ortağım bilgisayarımın başına...

Bu konuda bir başka yazarın gazetesindeki köşesindeki aynı hatayla ilgili yazdıkları ise adeta beynimi sulandırdı! Yeni Asya yazarlarından Yasemin Güleçyüz Hanımefendi şöyle yazıyordu:

“...Baştaki sorunun cevabını da işte bu afişlerden birinden öğrendim. Bu zamana kadar hiç duymadığım(!) bir hadisti bu: “Kulumun en çok sevdiğim ibadeti bana karşı samimî olmasıdır!”

Hanımefendinin ifadeleri beni iyice şaşırtmıştı ki biraz da araştırdım. Gördük ki, hadis doğru ama eksik yazılmıştı. Doğrusu şöyle olmalıydı:

“- Allah buyuruyor ki; ‘Kulumun en çok sevdiğim ibadeti, bana karşı samimi olmasıdır.”

Böyle büyük itina gösterilmesi gereken bir konuda Diyanet İşleri Başkanlığı’nın özensizliğine isyan ettim, bilesiniz!

Gelelim bir başka önemli mevzuya...

Takvim yaprağındaki bir bilgi bu konuyu bir kere daha gündeme taşımama vesile oldu ki insanlığın yol göstericisi Peygamberimiz için çok da önemlidir.

Malumunuz bazı kesimlerde “La ilahe illallah” deniliyor da “Muhammedün Resulullah” ne hikmetse es geçiliyor. Bakınız, bu takvim yaprağında bu çarpık zihniyete verilen tokat gibi cevaba... Hep birlikte okuyalım:

Resulullah Efendimiz şöyle buyurdular:

“Meleklerin büyüğü Cebrail dedi ki;

La ilahe illallah Muhammedün Resulullah kelimesinden daha yüce daha büyük bir kelimeyle yeryüzüne inmedim. Gökler ve yerler bu kelimeyle ayakta durur. Ağaç, taş, toprak, deniz her şey bu kelime ile devam eder.

‘La ilahe illallah’ kelime-i tevhidinin, ‘Muhammedün Resulullah’ ile birlikte söylenmesi meşhur olduğundan her ne vakit yalınız birincisi söylense yahut yazılsa ikincisi de söylenmiş ve yazılmış olur. Aksi halde yalnız ‘La ilahe illallah’ tevhidi ile bir kısım Yahudi ve Hıristiyanların tevhidi arasında ne fark kalırdı? ‘Muhammedün Resulullah’ bu farkı meydana çıkarmaktadır.

Tevhid, Resulullah Efendimizin peygamberliğine inanmadıkça fayda vermez. Çünkü bu iki kelime arasında kuvvetli bir alaka vardır. İkisi birlikte söylenirse tamam olur.

‘La ilahe illallah’ denilince, bundan ‘Muhammedün Resulullah’ da kasdedilmiş oluyor. Yahudiler de, hatta Hıristiyanlardan bir kısmı da ‘La ilahe illallah’ diyor, ama hiçbiri bundan Muhammedün Resulullah’ı kasdetmiyor. O halde ‘La ilahe illallah’ İslam dininde iki şehadetin, yani; “La ilahe illallah Muhammedün Resulullah”ın alemi olmuştur.

Ünlü yazarlarımızdan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın bir sözü ile yazımızın sonuna gelelim:

“- Cahilsin, okur öğrenirsin. Gerisin, ilerlersin. Adam yok, yetiştirirsin. Paran yok, kazanırsın. Her şeyin bir çaresi vardır. Fakat insan bozuldu mu, bunun çaresi yoktur!”

Evet, dostlar İslam elbette samimiyettir; Yüce Yaradan ile kulunun arasına asla birileri giremez. Öyleyse selam olsun İslam’ı hakikatleri ile yaşayan ve yaşatanlara...

YAZARIN DİĞER YAZILARI