Kahramanmaraş merkezli yaşadığımız depremin üzerinden yaklaşık bir ay geçti. Yürüdüğümüz caddeler, sokaklar, çocukluk anılarımız, hayallerimizin tamamı yaşadığımız deprem ile beraber enkaz altında kaldı.
Koca bir şehir, moloz yığınları arasında konteyner kentlerde, çadırlarda hayata tutunmaya çalışıyor. Hiçbir insanımızın yüzü gülmüyor. Her taraf matem yerine dönmüş durumda. Herkesin düşüncelere dalıp gittiği, uyumaya, nefes almaya, yemek yemeye utandığı, hüzün dolu memleketim de insanlarımıza iyi misin? Demeye utanıyor insan.
Kabuk bağlayan yaralar kanamasın diyerek; bu aralar herkeste bir sessizlik hakim.
Yani anlayacağınız ne yaşadığımız belli ne de öldüğümüz. Yaşamak denirse adına yaşıyoruz işte.
Ne zaman ve nasıl toparlanırız bilmiyorum. Tek bildiğim Rabbim herkesin yar ve yardımcısı olsun. Rabbim hiç kimseye böylesi bir felâketi bir daha yaşatmasın. Bugün siz değerli okurseverlerime depremin insanoğluna öğrettikleri hakkında birkaç hususa değinmek istiyorum.
Yaşadığımız depremler herşeyden önce bizlere insanca yaşamayı öğretti. Sahip olduklarımıza şükretmeyi, kaybettiklerimizin ise ne kadar değerli olduğunu gösterdi.
Böylesi bir çağda yaşamanın vermiş olduğu talihsizlik ile bir noktadan sonra eskiye dönmemiz gerekiyordu. Nihayetinde yaşadığımız depremler bizlere çok şey öğretti.
Son zamanlarda akrabalık, dostluk, kardeşlik, yardımlaşma kavramını iyice yitirdik.
Kimse kimsenin kapısını çalmaz oldu. Sürekli ben duygusu, kazanma hırsı ile insanlığımızı yitirme noktasına geldik. İnsanlar arasında makam ve ego savaşları başladı.
Gelenek ve göreneklerimizi tamamen kaybettik.
Anne ve babalarımızı yalnızlığına terk ettik.
Önümüze konulan nimeti beğenmez olduk.
Daha büyük servetlerimiz olsun diyerek Rabbimizin hoşnut olmayacağı işlerle meşgul olduk.
Üç günlük dünya için en büyük günahlardan olan faiz bataklığına bulaştık.
Harama el uzattık helal kazancı unuttuk.
Ekranda, sahnede, caddede, parkta
İffeti harcadık.
İnsanlara selam vermeyelim diye kimi zaman yolumuzu değiştirdik.
İbadetlerimizi aksatır inancımızı kaybeder vaziyete geldik.
Son zamanlarda kadınlara, çocuklara, hayvanlara, doğaya yapılan şiddet, tecavüz, darp, tahribat vs. ciddi boyutlara ulaştı.
Dünya üzerinde bu kadarı da olmaz dediğimiz ne kadar iğrençlik varsa tamamını yaşar hale geldik.
Merhametimizi, acıma duygumuzu kaybedip hep ben dedik.
Hak bildiğimiz yolu unutup Batıl ile oyalandık.
Kazandığımız her şeyin bize ait olduğunu düşünerek Rabbimizi unuttuk.
Üzülerek ifade etmeliyim ki; biz böylesi bir depremi çoktan hak ettik. Keşke can kayıplarımız olmasaydı ama ara ara sallansaydık.
Rabbimiz Bakara suresi 216. ayette şöyle buyurur; zira hoşunuza gitmeyen bir şeyde sizin için hayır, yine olur ki hoşunuza giden bir şeyde de sizin için şer vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.
Yine bir başka ayeti olan Şûrâ süresinde:
Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir; kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar buyurur.
Yani anlayacağınız dostlar bizler Rabbimizi hoşnut edecek davranışlardan uzaklaştık. Bütün musibetler ve felaketler üstümüze sel gibi yağdı. Depremin ilk gününden itibaren her şeyini kaybetmiş insanları görünce ister istemez bu duruma üzülüyoruz. Yalnız insanoğlu olarak gerçekten çok şımardık.
Neler mi yaptık;
Daha düne kadar işyerimiz, lüks arabamız ve evimiz ile hava atıyorduk. Herkese tepeden bakıyorduk. Bugünlerde bir çadıra muhtaç hâle geldik.
Babası ve annesini ziyaret etmeyen öcü gibi gören evlatlarımız, gelinlerimiz vardı. Bugünlerde deprem korkusundan baba ve annesinin evine sığınır hâle geldi.
Suriyeli diye diye herkes onlarla aynı seviyeye düştü.
Musluktan su içmeyi fakirlik görenler, çamurlu su ile duş almayı öğrendi.
Fakir halka tepeden bakan zenginler bir kuru ekmeğe muhtaç hâle geldi.
Bir kez giydiğini bir daha giymeyenler aynı elbisenin içinde hayatını idame eder hâle geldi.
Fakir, zengin kavramı yıkıldı. İnsanlar aynı çadırın, konteynerin içinde muhabbet etmeyi öğrendi.
İnsanlar ne kadar boş şeyler için bu fani dünyada hırs yaptığını öğrendi.
En yakınlarının kıymetini enkaz altında kaybedince öğrendi.
Faiş fiyatla evini kiralayan ve satan ev sahiplerinin evleri başlarına yıkıldı.
Fırsatçılık yapan esnafların dükkanları tarumar oldu.
Kelimelere sığmayacak bir çok hadiseyi bize yaşatan depremler, ne kadar canımızı yaksa da anlayana gerçekten çok şey öğretti.
İnşallah bu tür musibetlerden ders alır biran önce özümüze ve insanlığımıza döneriz.
Ben bu çağdan nefret ettim, etimle kemiğimle nefret ettim diyen; bir
Cahit Zarifoğlu gibi ümitsiz olmayız.
Yaşadığımız bu zorlu günler elbet birgün geçecektir.
Üstada sormuşlar, her şeyi kaybettik, ne yapacağız ? Üstad cevap vermiş, “çay koy, yeniden başlayacağız”...
Malatya'mın her şeye yeniden başladığı, güzel günler görme temennisi ile hüzün dolu memleketimin güzel insanlarına selam olsun.