Vakit öğle, günlerden Cuma...
Bir hafta önce Çayyolu’nda Mevlana Camii’ndeyiz. Hoca sohbette, ezan başlıyor ve bir suskunluk... Çıt yok… Müezzinimizin de sesine sağlık; ezan inletiyor...
Ama şaşırıyorum! Çünkü geçmiş haftalarda görmek isteyip de göremediğim bir manzara!
Huşu içinde sohbeti kesen hoca da tüm cemaat de ezanı dinliyor...
Ezan bitiyor; hoca, dua ile söze nokta koyuyor ve iniyor kürsüden...
Şaşmamak mümkün değil! Yaşadıklarımı hatırlıyorum.
Daha iki hafta önce yanımdaki insanın “Hoca ezan çoktan bitti, tamam artık tamam…” çıkışını hatırlayıp gülüyorum!
Ne oldu da kürsüde makinalı tüfek gibi cümleleri birbirine katanlar ezanı dinletiyor?
Cami imamı hutbeye çıktığında sır ortaya çıkıyor!
Diyanet İşleri Başkanlığı Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün hazırladığı hutbenin konusu, ezan...
Şimdi o hutbeden ezan ile ilgili bazı bölümler aktarıyorum.
“Allahu ekber, Allahu ekber!
Bu nida, günde beş vakit, minarelerimizde yankılanırken, Rabbimizi tasdike, O’na itaat ve ibadete çağırıyor müminleri. Dünya meşgalesinden uyan! Kulluğun gereği olan namaz için kıyama dur diyor ve zamanın kalbini tutuyor, İslam’ın gür sedası. Kendisine icabet edenin elinden tutuyor; bireyden topluma, ümitsizlikten umuda götürüyor bu çağrı.
...Ezan her okunduğunda ve her okunduğu yerde; ilk gün okunduğu gibi, o gün Bilâl’in okuduğu gibi, büyük manalar, coşkular ve hatıralar yaşatır gönülden dinleyenlere ve anlayanlara.
Ezan, Habeşli Bilal’in namaz için atan kalbinin dudaklarından dökülen sesidir.
Ezan, tevhidin sembolü, İslam’ın ses ve söze dökülüşüdür.
Müslümanın kalbini, beynini, ruhunu ve bedenini harekete geçiren sesli dokunuştur ezan.
...Ezan, doğum ile ölüm arasında boş bırakmaz insanı. Dünyaya gözlerini açan bebeklerin kulaklarına ezan okunur. Her mümin hayata merhaba dediğinde ezanla kendisine Rabbinin adı hatırlatılır ve adeta ilk manevi aşısı yapılır.
...Bu anlamda ezan, bütün manevî kirlerin, kötülüklerin ve sapkınlıkların hayatı boyunca o çocuktan uzak durması için yapılan bir duadır.
...Ezan, dilleri, renkleri, ırkları ve bütün farklılıkları İslam dilinde birleştirir. Bir kubbe altında omuz omuza bir ve beraber kılar müminleri. Çoğu zaman gündelik hayatın türlü meşgalelerine boğulan bizleri, Allah’ın huzurunda saf durmaya, diri olmaya çağırır; her daim yineler çağrısını...
...Ezan, aynı zamanda özgürlüğün sembolüdür, gür sedasıdır. Ezan, okunduğu beldenin özgürlüğünü, bağımsızlığını da haykırır. Bu yüzdendir ki merhum Mehmet Akif:
“Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli,
Ebedi, yurdumun üstünde benim inlemeli” derken bu gerçeği dile getirmektedir.
Ne mutlu günde beş defa yapılan bu kutlu çağrıya rükû ile, secde ile icabet edebilenlere. Ne mutlu günde beş defa, “Evet, Yâ Rabbi! Sadece seni yüceltiyoruz. Senden başka ilâh olmadığına, Muhammed Mustafa (s.a.s)’nın senin resûlün olduğuna, kurtuluş ve mutluluğun bu çağrıya uymakta olduğuna inanıyor ve şahitlik ediyoruz.” diyebilenlere.”
Ve bir hafta sonra...
Yer Demetevler Hz. Ebubekir Camii... Kürsüdeki hocaefendi, takmıyor ezanının başlamasına... Sütunlar arasında yankılanan sesiyle devam ediyor konuşmaya... Mikrofon açık mı açık... Kayboluyor ezan sesi yankılanan konuşma içinde... Çok yüksek sesle hitap ettiğinde daha mı etkili oluyor ki; oysa cemaatte yaşlı çok! Muhtemel benim gibi kulakta sıkıntı çekenler alabildiğine olabilir.
Soruyorum; Allah aşkına bir haftada neler değişti de hoca efendi, ezanı dinlemez ve dinletmez?
Madem ezan, özgürlüğün gür sesi; o halde neden dinletmezler?
Lütfen; Ümmet-i Muhammed’in simgesi ve ortak değerleri olan ezana saygı gösterelim!
Mevlana Hazretleri’nin anlamlı bir sözüyle yazımıza nokta koyalım:
“- Bulutlar ağlamasaydı, yeşillikler gülemezdi!”