Sahil Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
Ramazan Durmuş

Çebiş Fatma’yı bilen var mı?

12 Kasım 2009 - 12:57 Yorum: 7

Türkmen kenti, doğduğum büyüdüğüm Polat"ın geçmiş tarihi ile ilgili dokümanları gün yüzüne çıkarıp siz değerli okurlarıma aktarmaya devam edeceğim.

Polat"ın sır tarihiyle ilgili ilk yazımdan bu yana öylesine destek mesajları alıyorum ki, gerçekten sevincim sonsuz...

Kanuni Sultan Süleyman döneminde Polat, Doğanşehir ve civarındaki yerleşim yerlerinin tarihi ile ilgili bilgiler hayli ilginç.

Elbette Polat"tan çıkıp Mızğı (Yolkoru) ya da Çavuşlu köylerinin doğuşunun hikayesi de...

Zaman zaman Ankara"da Kemal Ürkmez Ağabeyimle bu konuyu konuşurken bu gün epeyce bir mesafe kaydettiğimize inanıyorum.    

Çebiş Fatma”nın hikayesine başlamadan önce Mızğı"nın tarihiyle ilgili bir notu sizlere aktarmak istiyorum.

Söz Kemal Ürkmez Ağabeyimde:

“…Polat ve Mızğı (Yolkoru) Köyü tarihçesi hakkında kısa bir bilgi vermek istiyorum. Polat, üç aile temelinde kurulmuştur. Bu ailelerden ikisi akrabadır. Geldikleri, Ahlat üzerinden, Barak Ovasına oradan Osmaniye ve Elbistan üzerinden Polat"ta gelinerek yerleşilmiştir.

Diğer aile ise Erzurum, Erzincan, Arapkir üzerinden gelerek Polat"a yerleşmişlerdir.

Her ikisi de Türkmen boyudur. Cumhuriyet döneminde soyadı kanunu ile Ürkmez soyadını alan Ürkmez ailesi Polat"a yerleşen Ahlat girişli Türkmen boyundan olmakla bugünkü araziyi yaylalık olarak kullanmakta iken aile sorunları nedeni ile 1560 yılı itibariyle Mızğı adını verdikleri köyde ikamete başlamışlardır. Köyün kuruluşu Ürkmez ailesinin adı ile kaimdir. Kaynak, “Malatya"da Yer Adları” Prof. Rafet Yinanç"ın doktora tezidir.

Sonradan bir takım mülahazalar ile yazılan kaynağı belli olmayan bilgi kirliliğine itibar edilmemelidir. Genç nesillerin kafası karıştırılmamalıdır.”

Şimdi de yazıma duygularla dolu “Polattan sesleniş” başlıklı Aybüke Özbek"in haklı serzenişini sizlere aktarmak istiyorum:

“Polatlı bir kardeşiniz olarak Polat"ın unutulmadığını görmek çok güzel. Ama Polatlılar hem Polat"ı hem kendilerini unutmuşlar, yozlaşmışlar.

Polat"ta yaşıyorum, Polat dışındayken özlediğim Polat"ı yaşayamıyorum. Yazı da, yorumlar da güzel, inşaallah bundan sonra daha çok kültürel değerlerimize sahip çıkarız.

Bakıyorum da ne ölümüz ne dirimiz artık bizim değil. Okul bahçelerini yaz boyunca doldurup vur patlasın çal oynasın eğlenen Polatlılarda kültür nerede? Dünü bilmediğimiz için bu güne sahip çıkamıyoruz. Yani şu içli köfte olmasa bayramlar da artık bizim değil. Kınalı ekmek olmasa artık köyüm eski köyüm değil.

Polat"ın geçmişini silen Velioğlularına gelince, birgün gelir birileri de onları siler sanırım. Kendi özüne, kültürüne, töresine dönülmesinin umudu ve duasıyla.”

Aybüke Özbek"in dileklerine canı gönülden katıldığımı belirterek Çebiş Fatma"nın, acı hikayesini siz değerli okurlarıma aktarıyorum:

Malatya, Polat… Polat, bugün olduğu gibi yüzyıllar önce de topraklarının bereketiyle ünlüydü. Ağaç dalları meyvelerin bolluğundan yerleri süpürür, toprak bir ekene üç verirdi.

Bu yüzden gözü tok, eli boldu Polat insanının. Ancak cömertlikte, yardımseverlikte adı dillere destan bir Ömer Ağa vardı ki, kimse eline su dökemezdi. Ağaydı ağa olmasına ya, öyle bildik ağalardan değildi. Gücünü, zenginliğini muhtaca yardım için, iyilik için kullanırdı. Dert babasıydı Ömer Ağa, bu yüzden de saygı görür, bir dediği, korkudan değil sevgiden, iki edilmez.

Ömer Ağa"nın tek bir zaafı vardı bu hayatta, kızı Fatma. Daha doğrusu, herkesin yakıştırdığı adıyla Çebiş. Ağaçların kayaların tepelerinden inmediği, inatçı mı inatçı olduğu, dupduru dillere destan bir güzelliği olduğu için. Aslında çebiş bildiğimiz keçiye denirdi oralarda.

 

Üç de oğlu vardı Ömer Ağa"nın. Sanılır ki oğul daha bir değerli olur. Yok, Ömer Ağa"nın gözü, kızından başkasını görmezdi. Öyle bir muhabbet vardı ki aralarında bütün ahali bilir, Ömer Ağa"ya istediğini yaptırmak isteyen önce Çebiş"i ikna ederdi.

Ömer Ağa Çebiş hep dizinin dibinde olacak sanıyordu. Ama nihayetinde Çebiş de bir genç kızdı ve gün geçtikçe büyüyüp serpiliyordu. Kimseler istemeye cesaret edemiyordu gerçi Çebiş"i.

Çebiş"in de akranlarının aksine o taraklarda bezi yoktu zaten. Ta ki köylülerin deyimiyle Hacov"u, yani Hacı İbrahim"i görene kadar. Göz göze geldiklerinde içine bir ateş düşmüştü ki Çebiş"in, dünyanın bütün sularını dökseler yüreğine, sönecek gibi değildi.

HACOV DA VURGUN

Aynı ateş Hacov"u da kavuruyordu. Gizli gizli buluşuyorlardı. Ama Çebiş"i istemeye korkuyordu Hacov. Çebiş"ti bu, Ömer Ağa"nın en değerli serveti.

Yüreğine sevda ateşi düştüğünden beri değişmişti Çebiş. Ömer Ağa da farkındaydı kızındaki değişimin de hasta olmasından korkuyordu kızının en çok.

Karısının ağzını yoklamaya karar verdi. Önce “ne derdi ağam!” diyerek geçiştirmişti karısı, ama Ömer Ağa"yı şeytan dürtüp de “Yoksa bir sevdiği mi var da sakınırsın?” deyince suspus olmuştu. “Kızma Ağam” demişti Çebiş"in anası, “Evlenme vaktidir artık İbrahim de iyi bir delikanlı.

Ömer Ağa hiddetinden köpürmüştü... Çebiş"in gönlü sevdaya düşmüştü de bir o bilmiyordu demek... Demek arkasından iş çevirmiş, namusuna halel getirmişti. Demek evlenmekti isteği. Uzun zamandır kapısını aşındıran kardeşine haber salabilirdi o halde. Madem evlenmek istiyordu Çebiş"i, yeğeninden iyi damat bulamazdı herhalde!

Ömer Ağa öyle bir esip kükremişti ki, Çebiş bile gıkını çıkaramamıştı. Çebiş ne olduğunu anlamadan gelinlikler içinde buluvermiş kendini.

Polat gördüğü göreceği en büyük şenliklerden birini yaşıyordu o gece. Dışarıda cümbüş arttıkça, kendini odaya kapatan Çebiş"in gözyaşları sel olmuştu.

Saat ilerliyordu, düğün dağılmak üzereydi. Ya şimdi yapacaktı ya da hiç “Bedeli ölüm olsa da” demişti bir kere İbrahim"e.

Çebiş kimselere görünmeden küçük bir çocuğun eline kırmızı mendilini tutuşturdu “Bunu İbrahim ağabeyine götür, kimseler görmesin” dedi. Çocuk, emaneti yıldırım hızıyla yerine ulaştırdı.

O gece İbrahim"le Çebiş dağlara doğru kaçarlar. Sabah damat uyanır Çebiş yok. Haberi önce kayınpederine yani amcasına verir.

Çebiş, Karatepe"ye vardıklarında demiş ki burada ağabeyimgil beni bulurlar, beni vururlar.

BABAM BANA KIYAMAZ

Ama haklıydı Çebiş korkmakta. Ağabeyleri, babası, amcası ve herkesin gözünde artık kocası olan, silahlanmış, peşlerine düşmüşlerdi.

Çebiş, saatlerdir yürümekten bitap düşmüştü. Arkalarından gelenlerle yüzleşecekti artık. “Sen kaç, saklan. Seni vururlar. Babam bana kıyamaz ” demişti Çebiş. İbrahim kararsızdı “Ömer ağa"nın kızına düşkünlüğünü biliyordu bilmesine ama "Namus meselesi bu, başka şeye benzer mi?” Ama Çebiş ikna etmeyi başardı İbrahim"i.

Kardeşleri Çebiş"in yanına geldiğinde silahlarını doğrulturlar. Öldürecek olurlar. Çebiş koşar, babasının arkadan beline sarılır. Kardeşleri, bu sefer babalarına silahlarını doğrulturlar; "Biz bunu öldüreceğiz" derler.

OĞULLARINA KARŞI KIZINA SİPER

Ömer Ağa"nın bütün öfkesi uçuvermişti Çebiş"i ona sarılınca. Hınç dolu oğullarının, ağabeyinin, yeğeninin önünde kendini kızına siper etmişti. Canı, bir tanesi, gözbebeği Çebiş"iyle Azrail"in arasındaydı şimdi. Anasının ondan önce doğurduğu, büyüğü, “Çekil Ömer!” diyordu, “Bu dava artık bizimdir bilmez misin! Eğer çekilmezsen...” Ağabeyinin ne demek istediğini biliyordu Ömer Ağa “Eğer çekilmezse...” Gözleri yaşardı. Çekildi aradan. İlk kurşunu kimin attığını bilen yok. Ama tam yedi kurşun çıkardılar sonrasında Çebiş"ten

Çebiş"in vurulduktan sonra hayvana bağlıyarak getiriyorlar.

Çebiş"in ölüm haberi cansız bedeninden önce yetişmişti anasına. Anası feryat figan.

Annesi kanından iki avuç içti

Mersin Halk Eğitim Merkezi Müdürü – Araştırmacı Hilmi Dulkadir"e göre, kızı kanlı getirince saçından akan kana anası elini tutuyor ve anası kanını içiyor. İki avuç içiyor.

Polat Köyü, Çebiş"in anasının feryadıyla inliyordu. Çebiş"in annesi ölümünden sonra fazla yaşamadı. O günden sonra Ömer Ağa kimseyle konuşmadı, oğullarının yüzüne hiç bakmadı.

Her sabah gün doğarken evden çıkıyor, kızının vurulduğu yere, mezarının başına gidiyordu. Elinde hep aynı tülbent Çebiş"in kanının aktığı yere oturuyordu...

Her sabah aynı konuşmayı yapıyordu kendiyle “Bile bile verdin, bile bile ölüme yolladın kızını, kendi elinle. Bre dürzü, sen yaşamayı bu kadar mı çok seviyordun.”

Yine Hilmi Dulkadir"e göre Baba Ömer, göğsünü yırtar, saçı sakalı birbirine karışır ve günlerce bunları tekrarlaya tekrarlaya vefat eder kızının mezarı başında.

Çebiş"in hayatı "namus" uğruna söndü gencecik. Çebiş, “ne namussuzluk ettim ki” der gibi gitti ölüme. Çebiş"in sorusu, sorumuzdur bizim de. Ne yapmıştı Çebiş ? Sevdalanmıştı, bu muydu namussuzluk? Kardeş bildiğine koca demeye itiraz etmişti bu muydu yoksa?

* * *

Polat"ın Milolar kabilesinin güzel kızı Çebiş Fatma"nın öyküsü işte…

Hala bu ağıt söylenir Polat"ta ve Malatya"da…

Adatepe her tepeden yücedir..

Babam aza amcam ise hocadır

Vurman beni vurman aziz gecedir.

Aziz gecelerde vurdular beni

Al kızıl kanlara koydular beni

 

Adatepe kavakların çokmudur

İçinde hiç müslüman yokmudur.

Yedi kurşun bir geline hakmıdır.

Biricik kızın bu Polat'a çokmudur.

Gelinim gelinim belalı gelin.

Zülüfü boynuna dolalı gelin

 

Adatepe her tepeden ünlüdür.

Yazın yeşil kışın beyaz donludur.

Amcamın bakışı deve kinlidir.

Gelinim gelinim belalı gelin.

Zülüfü boynuna dolalı gelin

Adatepe koyakları çok mudur,

Hiç içinde Müslümanı yok mudur,

7 kurşun bu Fatma"ya hak mıdır?

 

Evet, Polat"ı anlatmaya; Polat"a borcumu ödemeye devam edeceğim!

* * *

Bu arada bir mesaj da çok değerli Hocam İhsan Kalender"e... Yazılarıma gösterdiğiniz ilgi ve değerli katkılarınız için Allah razı olsun diyor, saygılar sunuyorum. Görüşmek umuduyla…

YAZARIN DİĞER YAZILARI