Sahil Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
09:40 Hayırseverlerin eseri olacak09:35 Sporcular 4 mevsim boyunca kayak yarışlarına simülasyonla hazırlanıyor09:33 Yılın en uzun gecesinde tefekkür programı düzenlendi09:32 Muğla’da Göktepe Dağı beyaza büründü09:31 Bingöl’de karayolları ekipleri kar çalışmalarını sürdürüyor09:29 İl Sağlık Müdürü Eser eğitim ve tatbikat alanını ziyaret etti09:29 Germencik Kaymakamı Doğru esnaflarla buluştu09:27 Yağışlı havada tırın dorsesi kaydı09:26 Gümrük Muhafaza ekipleri İpsala ve Esendere Gümrük Kapısı’nda zehir tacirle...09:26 Bursa’da tek tekerlek üzerinde ilerleyen motosiklet kamerada09:25 37 yıldır sürdürdüğü mesleğini devretmeye hazırlanıyor09:25 Elazığ’da aç kalan tilki yiyecek bulmak için şehre indi09:15 Depremzede kadınlar ilmik ilmik işledikleri Türk motifli halı ve kilimleri...09:14 Ülkelerine dönüş hazırlığı yapan Suriyeliler yeni yaşamları için altınların...09:14 Tartışma kavgaya dönüştü, 1 kişi başına şişe ile vurularak yaralandı09:13 Küçültmek istediği midesi ters tarafta çıktı, doktorlar önce mideyi bulup s...09:13 8 asırlık tarihi çarşı alışveriş fuarına ev sahipliği yapıyor09:12 Mobilya bölümünün tek kız öğrencisi: Kulağında kalem elinde çekiç, erkekle...09:11 6 katlı binanın yıkımı sırasında panik yaşayan vatandaşın kaçışı kamerada09:10 Antalya Emniyeti’nin Lara Corft’u: Eğitiminden geçen polis karanlıkta hedef...
Ramazan Durmuş

Büyük devlet olmanın gereği...

15 Mart 2014 - 08:58 Yorum: 0

Maziye bakın diyeceğim bu yazıda... Nice kahramanlıklarımızı hatırlayalım isterseniz Hasan Kundakçı Paşamızın örneğinde olduğu gibi...

Kürşat ve 40 Çerisinin hikayesini, Surların sembolü Ulubatlı Hasan’ı, Beşparmak Dağlarına tankı çıkaran Onbaşı Gürler Erdağ’ımızı, Çanakkale’de 67 askeriyle 3 bin düşman askeri durduran Yahya Çavuş’u, yine Çanakkale’de 275 kiloluk top mermilerini sırtlayan Seyit Ali Onbaşı’mızı ve diğerlerini...

Türk milletinin adsız kahramanlarını birer birer hatırlayalım da birer Fatiha gönderelim 18 Mart Çanakkale Zaferi’nin Türk milletini kamplaştırma siyasetinin alabildiğine doruğa çıktığı bu dönemde...

Öncelikle Çanakkale üzerine konuşmasıyla hafızalarda iz bırakan Seval Öğretmenimiz için birkaç satır açalım bu yazımızda...

Seval Öğretmenimiz, karşısında minik öğrencileri, o muhteşem konuşmasında şöyle haykırıyordu:

“...Amacımız geçmişteki savaşların zaferleri ile mutlu olmak değil. Eğer amaç vatan savunması ise, eğer amaç hürriyet davası ise, bir ölüm kalım mücadelesi ise buna savaş diyemezsiniz. Ve bunu anlatmak boynumuzun borcudur. Çünkü vatan dediğimiz bu toprak diyeti ağır ödenmiş bir topraktır.

Bana deselerdi ki Çanakkale’yi üç kelime ile anlat; derdim ki geldiler, gördüler, döndüler!

Evet geldiler; 1915, Birinci Dünya Savaşı… Osmanlı Devleti dünyanın en büyük devletleri ile mücadele ediyor. İngiltere, Fransa, Rusya beraberinde getirdikleri binlerce sömürge askeri, Osmanlı’nın kalbine giden Boğaz yoluna pençelerini taktı. Çünkü amaçları şuydu, İstanbul’du, Başkent İstanbul alınırsa Osmanlı tarihe karışır, Türk milleti bu topraklardan atılacaktı.

Geldiler, ama ben diyorum ki gördüler!

Çanakkale’yi Çanakkale yapan gelenler değildir. Onlar 1071’den beri geliyorlar. Bin yıldır bu milleti bu topraklardan atmak için geliyorlar. Ha, bu sefer topyekûn geldiler. Gemileriyle, toplarıyla tüfekleriyle geldiler.

Çanakkale’yi, Çanakkale yapan gelenler değil, Çanakkale’yi Çanakkale yapan, gelenleri karşılayan asil ruhtur.

O öyle bir ruhtur ki çelik, çelik ve barut... İnancın, imanın ve azmin karşısında yenik düşmüştür. O öyle bir ruhtur ki çocuklar, ben esir yaşamaktansa özgür ölmeyi yeğlerim diyen insanların ruhudur.”

Bu ruh coşkusuyla büyük devlet olmanın gereğini hatırlatan öykümüze dönelim...

Ve; Kıbrıs’ta ABD’li generalin “Ben onunla aynı tatbikata katılmam o bizim başımıza sıkar'' dediği Komutan Hasan Kundakçı Paşamızın, Kıbrıs’taki ibretlik hadisesini ise hiç aklımızdan çıkarmayalım.

14 Ağustos 1996’yı bir not edin tekrar... Hani KKTC topraklarında Türk Bayrağını yere indirmeye çalışan Rum’un başına gelenlerin tarihini...

11 Ağustos 1996 yılında yolculuğa Batı Almanya'dan başlayan; Batı Avrupalı, Rum ve Yunanlı motosikletliler Kıbrıs'ta sınırları delip, Türk topraklarına girerek, Türk bayrağını indirip yerine Rum bayrağı çekeceklerini açıklarlar.

Motosikletlilere Rum-Yunan Ortodoks kiliseleri destek verir. ABD Büyükelçisi de iki günde bir Hasan Kundakçı Paşamıza gelip, "Motosikletliler sınırınızı geçip bayrak direğinize bir bez parçası (Rum bayrağını kastediyor) asacaklar, bundan bir şey olmaz" der.

Kundakçı Paşa da ABD Büyükelçisine, "Öyleyse Rauf Denktaş Bey'den izin alın, ben sessiz kalayım" diyerek onlara zekice bir tuzak kurar.

Fakat bu tuzağa düşmeyen Büyükelçi şöyle der:

“- O zaman KKTC'yi tanımış oluruz."

Bunun üzerine Kundakçı Paşa, sözü alır ve şöyle der:

“O halde bizi zorlamayın. Bizim sınırımızı geçmeye kalkan kim olursa olsun kurşunlarım.

Onun için sakın sınırda bulunan bayrak direğine çıkıp Türk Bayrağı'nı indirmeye ve Rum bayrağı çekmeye yeltenmesinler!"

Çıkış harikadır...

Hasan Kundakçı Paşa, Türk askerlerine şunu söyler;

“-Eğer sınırlarımızı bir kişi geçer, Bayrağımızı indirirse ben Türkiye'ye dönmem, dönemem. Alnıma tabancayı dayar, dokunurum tetiğe.”

11 Ağustos 1996 günü, işin ciddiyetini anlayan motosikletlilerden en az yarısı bu işlerden vazgeçer, ortada sadece Rum ve Yunanlılar kalır.

14 Ağustos 1996 günü 35-40 fanatik Rum ve Yunanlı, hududumuzu delip ay yıldızlı bayrağımızı indirmeye kalkınca, bayrak direğine tırmanan bir Rum, Türk Bayrağına dokunamadan tek kurşunla yere indirilir. Bu fanatiklere destek veren iki İngiliz askeri de kalçalarından vurulur.

Hasan Kundakçı Paşa o günleri bakın nasıl anlatıyor:

“- Olaydan on dakika sonra odamda oturuyordum, BM Barış Gücü Komutanı Tuğgeneral ve BM Kurmay Başkanı İngiliz Albay geldi:

- Sayın Generalim, çok kötü şeyler oldu. Bayrak direğine çıkan bir kişi öldü ve iki de İngiliz askeri kalçasından yaralı.

- Onlara dedim ki; 'Sizi kaç gündür uyarıyorum. Bu işe mani olabilirdiniz, olmadınız, üstelik o vurulan İngiliz askerleri de motosikletli fanatiği direğe doğru yönelttiler. Engel olabilirlerdi, olmadılar. Merak etmeyin Albayım, biz iki sümüklü İngiliz askerini uyardık. İsteseydik öldürebilirdik, sadece uyardık, öldürmedik. Onun için kalçalarından kurşunladık.'

BM Kurmay Başkanı Albay:

- Ölebilirlerdi Generalim, diye yüksek sesle konuştu.

İngiliz Albay epey küstahlaşmıştır ki, Kundakçı Paşa odadaki havalı tabancayı alır e şöyle der:

“- Yan taraftaki hedefi yenile'.

Albay şaşkındır ama hedefi yeniler.

Paşa, 25 metreden 5 el ateş eder,

'Oku puanları Albayım'.

Puanlar okunur 50 üzerinden 5 kurşun da 49'a isabet etmiştir.

Biraz önce küstahça konuşan İngiliz Albay şaşırır ve susar.

Kundakçı Paşa devam eder; 'Şimdi anladınız mı? Türk Bayrağını indirmek isteyeni şah damarından vurup öldürmek istedik, öldürdük. Sizin iki İngiliz'i öldürmek istemedik, sadece uyardık."

Büyük devlet vizyonunun gereği; sağı solu ağlama duvarı haline getirip salya-sümük ondan bundan medet ummazsınız. Gereğini gerektiğinde yapar geçersiniz!

Evet bir kere daha bakın maziye ve ders alın!

YAZARIN DİĞER YAZILARI