Bölücülüğün gövde gösterisine dönüştürülen Diyarbakır’daki rezillikler karşısında aziz Türk milletinin ciddi endişeler taşıdığı her yerde görülüyor. Evet, ne yazık ki AKP, Türk milletinin iradesini hiçe saymaya devam ediyor. Diyarbakır’da yaşananlar iktidar sorumluluğunda olanların gafletiyle etnik bölücü bebek katillerinin fütursuzlaşmasına yol açtı. Başbakan “Kürdistan” dedi, birileri “Türkiye Kürdistan’ı” deyiverdi. Tıpkı imam-cemaat ilişkisinde olduğu gibi! İşin özü şudur; sorunları çözmek üzere yetki alanlar, Türk milletini hayal kırıklığına uğratmışlardır.
Oysa küresel güçler sınırlarımıza kadar dayanmış; bölgesel kaos, kan ve gözyaşı komşularımızın her an karşılaştıkları sıradan olaylar haline gelmiş durumdadır. İktidar sahibi AKP’nin 36 etnik grup dillendirmesi, birlik ve beraberliği sağlamlaştırmanın yolu olmadı, olmuyor. Bu tasnif ne yazık ki, ayrıştırma siyasetini alevlendiriyor.
Çağımızın bütün imkânları kullanarak toplumları yeniden dizayn etmeyi amaçlayan ve adına “Büyük Ortadoğu Projesi” denilen tuzağa eşbaşkanlık yapanlar, bu projenin batılı emperyalist güçlerin son haçlı saldırısı olduğunu mutlaka ama mutlaka tez elden anlamalıdır. Bu kan emicilerin önünde artık tek engel, “milli devlet” yapıları olduğu şüphesizdir. Bunda en başta da aziz ülkemiz Türkiye gelmektedir. Milli sınırlar içerisinde emeğini, kültürünü ve can güvenliğini koruyabilen toplumlar emperyalist saldırılar sonucu etnik, mezhep ve bölgesel kışkırtmalarla ayrıştırılmak isteniyor. Çünkü emperyalizmin temel oyunu böl, parçala ve yuttur ve şimdi üzerimizde denenmektedir.
Başbakan’ın 36 parçaya ayıran siyasetinin Türkiye’nin birlik ve bütünlüğüne hizmet etmeyeceği artık çok açık. Kimse senin, benim değil, kendi çıkarını düşünüyor. Ama şu unutulmamalıdır ki; izlenen yanlış siyasetlerin bugüne kadar Türkiye’de sadece Kürt kardeşlerimize değil Türklere de büyük haksızlıklar ve zulümler yaptığı apaçık orta yerdedir.
Şöyle geriye dönüp bir bakalım! Türk milletinin, bin yıldır birlikte yaşadığı ve akraba olduğu Kürtleri kendisinden ayırmadığı tarihen sabittir. Türk insanı mahallesindeki esnafının, kapı komşusunun, okulda öğretmeninin, bürokratının etnik kimliğini sorgulamadı bugüne kadar... Kürtle Türk aynı sırada okuyup aynı camide ibadetini yapmıştır her zaman... Beraber iş kuruldu, kız alıp kız verildi. Daha 6-7 yaşlarındaydım evimize misafir olan bu kardeşlerimiz ailemin yanında Türkçe öğreniyorlardı.
Sağduyulu ve hoşgörülü Türk insanı, aynı vatanı paylaştığı, ekmeğini bölüştüğü insanlarla canına, malına ve milli birliğine şerefsizce saldıran bölücüleri birbirinden hep ayrı tuttu. Türk milleti, her Kürt’ü bölücü ve PKK destekçisi görmedi. Bu vatana ve millete yürekten bağlı olduğu düşünülen, ya da en azından bu ülkenin nimetlerine fazlasıyla ortak Kürtlerin ihanet edeceği düşüncesi Türk milletinin aklının ucundan dahi geçmedi.
Ama artık öyle bir noktaya geldik ki, aziz milletimiz, kendi öz canından ayırmadığı insanlardan Diyarbakır’daki meydan gelen rezalete bir cevap bekliyor. Evet, dağdaki teröristle birlik olan ve onların amaçlarıyla hareket eden Kürtçü grubun, Türkiye’nin birlik ve bütünlüğüne yönelik tehditleri karşısında artık tavır alma zamanı geldi çattı. Şimdi o azınlıktaki ayrılıkçıların oyunlarına karşı tehlikenin farkında olanların sesini yükseltme zamanı. Adım adım bölünmeye gidilmesinden endişe duyan, bütün bunları bir tehlike olarak algılayanların ses verme zamanı. Gerçekten de “Kürdüm” diyen bürokratın, siyasetçinin, iş adamının, devlet adamının sessizliği Türk milletinin içini acıtıyor. Hainlerin BOP planlarına alet ettikleri Diyarbakır’daki çirkin fotoğraftan sonra, Türk insanının bin yıllık akrabasına, komşusuna güveninin sarsılmaması için hiçbir çaba sarf edilmemesi ibret verici. Öyleyse şimdi çoğunluğun artık azınlığa dur deme zamanıdır. Türk Devletinden yana olanların sesi artık gür çıkmalıdır. Bu ülkenin ekmeğini yiyen, bin yıldır kardeş diye bağra basılan insanlarımız ne zaman ses verecek; Başbakana ve bölücülere kimin adına konuştuğunu, şov yaptığını soracak mıdır? Evet; Diyarbakır’ımıza göz diken pervasızlık ve cüreti cevapsız kalmamalıdır.
Elbet bu oyunlar bozulacaktır; karamsarlığa asla yer yok! Bu kadar pervasızca, gözümüzün içine baka baka Türk milletinin birliğinin ve değerlerinin çiğnenmesini elbette bu aziz millet, kabul etmeyecektir.
Zaman, bölücü kalkışmayı sessizce izleyen büyük kitlelerin şimdi tarafını belli etme, Türk devletinden ve milletinden yana tavır aldıklarını göstermelerinin zamanı. Vakit; bin yıllık kardeşliğimizin gereği hainlere tokat gibi bir cevap verilmesinin vakti. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ne mutlu Türk’üm diyene” ifadesinde kendini bulan aziz Türk milletinin bir ve bölünmez olduğunu dosta düşmana gösterme zamanı. Bu kutlu vatanın ekmeğini yiyen herkesi, vatana sahip çıkmaya davet edenlerin sesine kulak verilmelidir.
Evet, yukarıdaki ifadeler Milliyetçi Ülkücü Hareketin vatana sahip çıkma çağrısıdır. Teşkilatlardan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Şefkat Çetin Bey’in bu ülkenin ekmeğini yiyenlere yaptığı ve her kelimesine imzamı attığım bu çağrı “Başka Türkiye yok” diyenleredir.