Sahil Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
Ramazan Durmuş

Bizim ele benzemiyor gelele gel!

15 Ekim 2009 - 09:03 Yorum: 8

Bir ah çektim, dertler döküldü!

“Aaah Polat” dedim, diller açıldı!

Süleyman kardeşim, geliyorum dedim “Bizim ele benzemiyor gelele gel” dedi ve 24 saatlik Polat izlenimlerini, 2 günlük Malatya gezisini kendime saklayayım dedim, duramadım!

Buyurun birlikte dertleşelim...

Önce, yolculuğumdan başlayayım…

Ankara"dan yola çıkışımda tercihim, tren oldu. Öyle ya, 60"lı yılların sonunda Turan Emeksiz Lisesi"nde okuduğum dönemde Malatya-Ankara arasında yaptığım otobüs yolculukları öylesine kâbusum olmuştu ki unutmuştum kara yolu ile yolculuğu…

Atladım 4 Eylül Mavi Trenine çıktım hasret seferine... Tam 16 saat... Yanıma aldığım yiğit Türkçülerin dramını anlatan “3 Mayıs 1943 Türkçülük Davası” ve can gardaşlarım, Irak Türkmenlerinin yıllardır bitmeyen çilelerini anlatan “İnsan Vatanını Sever” isimli Ankara Türk Ocakları Şubesi"nin yayınlarını okudum, hafızaları tazelemek için...

3 Mayıs 1943"te yaşanan ve Türkçülerin büyük çileler yaşadığı kâbus yıllarının kahramanları önünde bir kere daha saygıyla eğildim. Ya Türkmen ellerinin yiğit beyleri... Onların da yedi düvele karşı mücadelesi dün de bugün de sürüyor.

Anlaşılıyor ki uzun bir dertleşme olacak bu gezi notlarım...

Özledim geliyorum, bekle beni Polat"ım dedim; geldim, gördüm ve kahırlarla yüklü olarak döndüm Türk"ün kahır dolu yıllarının karargâhı olduğu için çok saygı duyduğum Ankara"ya...

“Aaah Polat” serzenişimde tarihimizi küçümseyenlere ayrı bir yazı ile cevap vereceğimi hemen hatırlatmak istiyorum. Dostlar birbirinden değerli bilgiler ve başvuracağım kaynaklar verdi ki, demek ki istenirse her şeyin doğrusuna yaklaşılabiliyormuş!

Malatya-Doğanşehir karayolundaki korkunç virajların artık çok uzaklarda kaldığını gördüğümde Beyler Deresi"ndeki son neşterin yavaş da olsa gerçekleşmesinin hayalini kurdum... Adeta hayaller içinde bir boğaz köprüsünün üzerinden geçer gibiydim...

Sonra Doğanşehir"den Polat"a uzanan yollar... 60"lı yılların başında her hafta sonunda küçücük adımlarla gide gide bitiremediğim yollar... Orta okulu Doğanşehir"de okumanın verdiği mecburiyetle yaşadığımız ilk gurbet(!) yıllarında hafta sonlarında aileme koşa koşa gittiğim yollar, şimdi çok farklıydı... Yıllarca çile çeke çeke nihayet yol meselesini çözmüş görünüyordu ki Polat, buluşur buluşmaz hemen Belediye Başkanı İsmet Güzel kardeşime teşekkür ettim. 

Yıllardır özlemini çektiğim kasabamda henüz izin nedeniyle sılaya koşan çocukluk arkadaşlarımla görüşmenin heyecanını yaşadım...

www.malatyaguncel.com sayesinde bağlarımızı yeniden tazelediğimiz Yaşar Metinal kardeşimin misafirperverliği ise Baddoğlar sülalesinin kayıplara karıştığı Polat"ta kendimi yapayalnız hissetmemin önündeki büyük bir set gibiydi...

Ama Polat"ta beni bekleyen bir isim daha vardı ki, o da benden bir hafta önce gelen Amcamın oğlu Hamdi Durmuş idi... Onunla 24 saat kaldığım kasabamda ata yadigarı topraklara ayak basmanın, karşılaştığımız dostlarla selamlaşmanın sevincini yaşadım. Elbette önceliğimiz kaybedip çoook uzun zamandır göremediğim yakınlarımın mezarlarını ziyaretti... Baştan sona mezar taşlarında okuduğum isimlerle adeta yıllardır süren hasretin acısını çıkarıyordum. Mezar taşlarındaki isimlerle sanki geçmişi yaşıyordum...

Bir acı kaza sonucu kaybettiğim çocukluk arkadaşım, can kardeşim Hasan Güzel"in mezarı başında ise sadece ilköğretim yılları değil; orta okul ve lise yıllarındaki birlikteliğimizde paylaştığımız hatıralar bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçip duruyordu. 

Çarşıdaki caminin bakımda oluşu sebebiyle yapım tarihi 1800"lü yıllar olan ama yapılan restorasyonla eski özelliklerinden uzaklaştırıldığını gördüğüm aşağı camide kıldığımız Cuma namazı ise beni taaaa 6-7 yaşlarındaki teravih ve bayram namazlarına alıp götürdü... Rahmetle yadettiğim Bayram Hoca, disiplin için gösterdiği bastonu sanki yine sallayacaktı!

Ayrılık vakti geliyordu... Bu kısa ziyaretin ardından not defterime kaydettiğim konuları bir kere daha gözden geçirdim.

Bakın Polat"ın sorunları nelerdi...

Belediye Başkanı İsmet Güzel Kardeşim, yıllar önce olduğu gibi yine sıkıştırılmak istenen bir kasabanın yeniden genişlemesinin mücadelesinde olduğunu söylüyordu. Başkan"a göre asıl mesele bunlardı...

Elbistan, koca Nurhak Dağlarını aşmış Polat Ovasına dayamıştı sınırlarını... Karaterzi, Gedik"e uzanmıştı... Yolkoru, hemen evlerin bittiği yerde başlayan Keşen"deydi... Fındık, Çefteli Köprüsü"ne dayanmıştı... Polat"a mı ne kalmıştı; onu sormayın gitsin...

Başkan bu konularla ilgiliydi; asıl sorunların da bunlar olduğunu söylüyordu. Gerçekten konu ciddiydi, Polat"ın yıllar yılı ihmalin acısını ne kadar da derinden yaşadığı gün gibi ortadaydı.

Ama bir gerçek daha vardı ki; kısıtlanan tütün ve pancar ekimlerinden sonra kayısı bile imdada yetişmemiş ve kahvehane sayısı çığ gibi artmıştı... Çocukluğumda 3 olan kahvehane sayısı nüfus alabildiğine düşmesine rağmen tam 12 idi... Meyhane, internet evi de cabası...

Çocukluk arkadaşım “Kara”nın internet evlerinde kızların koca bulup gittiğini söylemesi beni şaşkına çevirmişti. İnanamadım, ama örnekler verince şaşırıp kaldım! Ve rahmetli Hürü Bacımın yıllar önce “Koşun kızlar Cinoğlu"ndan öğretmenler geliyor” diye genç kızlara yaptığı şakayı hatırladım! Artık öğretmenler, Cinoğlu"ndan sadece sabah gelip akşam ders bittikten sonra geri dönüyordu ama internet denen teknoloji çöpçatan olmuştu!

Üzüldüm, kahırlandım!

Eğitimde Polatlı kızların erkekleri yaya bırakışına ise hiç şaşırmadım. Öyle ya 12 kahvehane ile meyhane ve internet evinin olduğu küçük bir kasabada daha ne beklenirdi ki? Elbette kız öğrenciler erkeklere fark atacaktı. Bu yıl da 7 kızımız üniversite yolculuğuna çıkarken bir üniversiteli kızımızın babasının “Düveyi satıp kıza kitap parası göndereceğim” demesi karşısında, çook çook burs verdiğini iddia eden Malatyalı dernek ve vakıflarımızın yetkililerinin kulaklarını çınlattım! Ve, Malatya"da üniversite gençliğinin burslarına ön ayak olan rahmetli Nurettin Soykan Başkanın yokluğunun acısını hissettim. Okuyan çook, burs imkanı yok! Olsa da yara kapatmıyor! Elbette bir de olsa, az da olsa erenden de ön ayak olandan da Allah razı olsun...

Cuma namazı sonrası Yaşar Metinal kardeşim ile tam 49 yıl sonra gittiğimiz Bey Pınarı"nda, araçla bir çırpıda geldiğimiz o yolları geçmişte küçük küçük adımlarken “Dağ başını duman almış…” marşını haykırışımızı hatırladım...

Sonra, ver elini Doğanşehir... Orta okul yıllarımın geçtiği ilçem... Kısa bir zaman diliminde Doğanşehir Gazetesi"nin Sahibi Hüseyin Karaaslan"ın misafiri oldum. 40 yıl hatırı elbette unutulmayacak acı bir kahve ve ver elini Malatya...  

Malatya"da göreceklerim de, özlediklerim de çoktu... Ama Ankara"da da beni bekleyen işler vardı... Bir gece daha kalıp kalmama kararsızlığının ardından büyük fobim olan kara yolculuğu beni bekliyordu. Öyle ya, tren çoktaaaan gitmişti...

Göremediklerimden, özlediklerimden telefonla da olsa helallik aldım. Kapı komşum, bacıların bacısı Saime Bacımdan özür diledim. Çocukluğumda gençliğini gıpta izlediğim ve örnek aldığım Zeki Benk ağabeyimi çok görmek istememe rağmen görememenin hüznü ile atladım otobüse...

Ankara yollarındaydım... Evet tam 41 yıl sonra Malatya"dan Ankara"ya otobüs yolculuğu yapıyordum...

Akçadağ"ı geçip yavaş yavaş zor dönemeçlerden geçerken, iktidarın bölünmüş yollarında sıranın Malatya"ya gelmiş olduğunu görmenin mutluluğunu yaşayacağımı zannederken daracık yollarda yol alışımızın stresi ile baş başaydım. Kürecik ve ötesinde Darende"ye doğru yol alırken 41 yıl önce geçtiğim yollar beni bekliyordu...

Hayıflandım, Malatya"ya sahip çıkılamayışına kahrettim. Nasıl olurdu, tam 41 yıl geçmişti ama o yollar yine aynı durumda idi... Trafik canavarının kol gezdiği yollarımızda can taşıyan şoförlerimize Allah"tan kolaylıklar diledim. Gerçekten işleri zordu.

Bölünmüş yol çalışmaları ne zaman biter bilinmez, Darende"yi geçip Malatya sınırları bittiğinde yolların da genişlemesi ile biraz olsun korkularımı yendim ama artık uyumak mümkün değildi!

Gazeteciyiz ya başladım yolculuğun bitişine kadar yazacaklarımı listelemeye... 

“Malatya Malatya bulunmaz eşin…” deseler de Sivas sınırlarının başlaması ile birlikte uzayan yollar Kayseri sınırlarına girdiğimizde çift yöndü… Sonra Kırşehir ve son durak Ankara...    

Otobüsten indiğimde Malatya"nın 41 yıllık kaderine hükmedenlere 41 kere maşallah” dedim!

Yazacaklarım sadece bunlar değil ama ilk defa böylesine uzun bir yazı da yazdığımın farkındayım. Bir başka yazımda Polat"ın tarihi, Polat"ın türküleri, Malatya"nın büyüyen yüzü ve diğer konularla yeniden birlikte olmak umudundayım. Şimdi artık Ankara"da, Türkiye"nin ve Türk milletinin yaşadıklarını dillendirmenin zamanı...

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI