Milletin meclisi, yeni bir önemli bir yasama dönemine merhaba dedi...
Cumhurbaşkanı konuştu...
TBMM Başkanı konuştu...
Nihayet boykottan vazgeçip yemin etme yolunu seçen BDP’liler de konuştu...
Cumhurbaşkanı, “Kan ve şiddetle hak aramaya çalışanlar tarihi bir yanılgı içindedirler… Devletin bütünlüğüne dönük salıdırlar bir hak arayışı olarak sunulamaz” derken mesajın adresi çok uzaklarda değildi.
Bu yakın adresin sözcüsünün parlamentoya ilk görevini tevdi ederek “…barış tezkereleri”ni tartışmaktan söz etmesi de ayrı bir mesajdı.
Aynı zat “Parlamento her şey değildir, hiç birşey de değildir. Asıl çözümler sokağın sesiyle yükselir” derken yine bildik mesajlarını aktarıyordu TBMM’nin yeni yasama dönemine girişinde...
Karşılıklı mesajlar üzerine görüşümüzü bir başka yazıya bırakıp “olayların ismi” Leyla Zana’nın da yemin ettiği törene dönelim!
Oturum Başkanı TBMM Başkanı Cemil Çiçek... Anonslar yapılıyor tek tek çağırılıyor BDP’liler…
Tutukluların dışında 1 milletvekilinin boykota devam ettiğini beyan ettiği TBMM oturumunda yemin eden BDP’liler, önlerindeki metni okuyorlar:
“-Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakâttan ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine andiçerim.”
Bu yemin edenler; vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünden söz ediyorlardı...
Türk Silahlı Kuvvetleri Komutanlarının yine dinlemediği bu isimler “Büyük Türk milleti” önünde hem namusları hem de şerefleri üzerine yemin ediyorlardı!
Büyük Türk milletine yaşatılanlar birer birer film şeridi gibi gözümün önünden gelip geçmeye başladı ki sırada 20 yıl sonra yeniden kürsüye gelen biri vardı...
Adı Türk basını olan malum mevkutenin “Zana, yemin törenine küçük bir hatayla imzasını attı” dediği Hanımefendi, 1991 yılında Meclis kürsüsünde yaşattığı rezilliğin ardından bu kez de Meclis Başkanının fark etmediği (!), üstelik teşekkür ettiği bir büyük yanlışa imza atıyordu.
Leyla Zana yeminini “Büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine and içerim” diye bitireceğine aynen şöyle diyordu:
“- Bir Türkiye milleti önünde...”
Komedi bitmemişti; Başkanlık kürsüsünden “Teşekkür” bile gelmişti...
Ya sonrasındaki açıklamaya ne demeli... Yemin görüntüleri çok iyi incelenmiş ve hata bulunmamıştı!
Gelen teşekkür doğru değildi... Yapılan açıklama hatalıydı… Çünkü o yemin geçersizdi... Tekrarlanması gerekiyordu... Ama görmezden(!) gelindi... Ama edilen bu yanlış yemin, büyük Türk milletinin canını bir kere daha acıttı...
Görüş beyan eden herkes “…Meclis Başkanının kürsüden fark edip yemini tekrarlatması gerekirdi” diyordu.
Sözde Türk basını da manşetini atıyordu:
“…Zana yeminini okuduktan sonra sorunsuz bir şekilde yerine döndü!”
Yazık... Yazık... Yazık...
Yaşadığımız çağa örnek bir hikaye ile yazımıza nokta koyalım:
Hükümdar İskender, felsefenin duayeni sayılan Aristo’ya bir mektup yazar. Fethettiği topraklardaki insanları tahakkümü altında tutabilmek için neler yapması gerektiği konusunda görüş beyan eder.
İskender, sorar:
1. Ülkenin ileri gelen insanlarını sürgüne mi göndereyim?
2. Ülkenin ileri gelen insanlarını hapse mi atayım?
3. Ülkenin ileri gelen insanlarını kılıçtan mı geçireyim?
Aristo, cevabını yazar:
1. Sürgünde toplanıp sana karşı başkaldırırlar.
2. Hapishaneler militan yuvası olur, kontrolden çıkarlar.
3. onlardan sonraki kuşak intikam hırsıyla büyür, tahtını sallar!
Çözüm; insanların arasına nifak tohumları ekeceksin! Birbirleriyle savaşınca hakem olarak kendini kabul ettireceksin! Ama barışa giden bütün yolları tıkayacaksın!