Artık her şeyi devletten, bekleyemeyiz.
Artık bu da olanaksız.
Çünkü yaşamımız daha önemli. Hele, hele gelecek için kararları alan, Amatör politikacılardan ise, daha önemli..
Ancak var olan potansiyelimizi kullanamıyoruz.
İnsan malzemesi iyi!
Fakat, Bir araya gelemiyoruz.
Katılımcı, uzlaşmacı, demokratik, geleneklerimiz yok!
Bunlar aşılmadıkça, herkes ben bilirim havasında, gelen geçmişi beğenmiyor…
Yapılanlar inkar ediliyor veya göz ardı ediliyor.
Malatya’mıza kendimiz sahip çıkamıyoruz. Böyle olunca da dışarıdan birileri sahip çıkıyor.
Alınıyoruz.
Güç birliğini beceremedik, beceremiyoruz.
Malatya’mıza Uzlaşmacı, dayanışmacı gelenekler kazandırmalıyız.
Hele, hele Seçeceklerimizi de; en ayrıntısına kadar ince eleyip sık dokumalıyız.
Çaycı, çorbacı, limoncu, O’nun adamı bunun hısımı dememeliyiz.
Seçeceklerimizde biraz akademik kariyer ve birikim aramalıyız..
Lümpenleşmiş insanlar ile politik cambazlardan medet ummamalıyız. Bunlar ile işbirliği yapılmaz ve yapılamadı bunları bir, bir yaşadık.
Malatya’da yaşıyor isek; Malatya’lıya has davranış biçimlerine ve kurallarla saygı göstermeliyiz, Malatya’mıza sahip çıkmak zorundayız.
Pazarcı esnafı halkı kazıklamamalı, etiketler vitrine konmalı.
Çürük ve çarık mal satmamalı..
Belediyelerde, ellerindeki yasaları süs olmayan yönetmelikleri uygulamalı.
Katılımcı, sosyal sorumlu vatandaş olmalıyız. Seçilmişlerde görevlerini eksiksiz ve doğru yapmak zorundadırlar.
Dedikodu Yapmamalı, İftra Atmamalı ,Yalan Söylememeli, Çamura Batmamalı… Kısacası, Politikayı Ayağa Düşürmemeli..
Entrikalar İçinde Olmamalıyız….
Yoksa , politikaya ve politikacıya olan azda olsa var olan güven biter. Politika yozlaşır. Politikalar yozlaşınca da politikacıda yozlaşır. Lümpen takımının esiri olurlar… Ondan sonrada; politikaya lümpenler egemenliklerini kurarlar…
Lümpenlerin okumuşu da vardır, cahili de…
Burjuvazisi de vardır, köylüsü de, işçisi de. Bu durum politikaya yozlaşmayı getirir. Ondan sonrada yoz ve bomboş insanlar politik sınıfı oluştururlar, tehlikeleri hep birlikte yaşamak zorunda kalırız.
Seçilenler, seçildiği partinin adını korkmadan, tedirginlik duymadan söylemeliler. Çünkü o parti onlara, sosyal statüyü hediye etmiştir.
Unvanlarını, sıfatlarını, yakalarına taktıkları rozetler, adayı olduğu siyasi partiye seçmenler tarafından verilen oylar ile olmuştur.
Seçilenler ise, tesadüfen elde ettikleri, sıfat, unvan ve yakalarına taktıklarının hamalı olmamalıdır.
Herkes kurumlara, demokratik eğilimlere ve eleştirilere saygı göstermek zorundadır. Hizmet için geldiklerini asla unutmamalıdırlar. Ancak yapılan olumlu işlerde alkışlanmalıdır.
Yapamıyorlarsa gitmesini bilmelidirler!
İlkeli, namuslu ve hele, hele dürüst olmak zorundadırlar.
Milletvekilleri, belediye başkanları, meclis üyeleri, halkın kendilerini temsil etme yetkisi verdiği kimselerdir.
Onlar seçilmişlerdir.
Karar organı üyesidirler, icraatın içindedirler.
Aldıkları karalar, toplumsal yaşamı olumlu veya olumsuz olarak etkilemektedir.
Şimdilerde; Malatya’mızda, politikaya, politikacılara, aday adaylarına baktığımızda herkes ince hesaplar peşinde.
Akıl almaz senaryolar yazılıyor, çiziliyor.
Entrika uzmanları görevlerinin başında..
Üzüntü ile tanık olmaktayız ki, bazıları kendilerini ilkeli, dürüst olarak tanımlayan insanlar, bütün ilkesizliklerini rahatça sergileyebiliyorlar.
Dün söylediklerini, bu gün inkâr ediveriyorlar.
Bu tutarsız ve çapsız insanlar tesadüfler sonucu politikada yerlerini alıyorlar…
Ancak; bir süre sonra bin pişmanlık…
Neredeyse günah çıkartıyorlar…
Bombalar patlıyor…
Rüzgar ile geliyorlar, kasırga ile gidiveriyorlar.. Ondan sonra ne anan var ne hatırlayan….
Politikada;ne bilgi var,ne liyakat,ne deneyim ama paraları var ..
Binmişiz bir alamete gidiyoruz bu gidişle seçime …
Kısacası politika “Z” takımının oyuncağı olmuş…
Düzelir mi? dersiniz acaba?
Hiç sanmam.. Bilinen bir fıkra vardır.
Eşeğin biri tavşana özenmiş.
Tavşana benzemek için de kulaklarını kestirmiş
Bir bilene sormuş
“nasıl tavşana benzedim mi?”
gün görmüş bilge kişi başını sallamış
“ne gezer sen artık eşek bile olamazsın”
kıssadan hisse;
eşek hiçbir zaman tavşana benzemezler, keşke eşek kalabilseler ve eşekliğin tadını çıkarabilseler.
Çevremize bir göz attığımızda kendini tavşan sanan
O kadar çok eşek var ki!...
Hala kendilerini tavşan sanıyor havuçları yemeye devam ediyor.
Ancak unutmasınlar ki bir gün heykeli dikiliverir kentin ortasına,
Hem de çekirdek çıtlayanı..!..
Belki de, eşekliklerini o zaman hatırlarlar…