Yüce Önder Mustafa Kemal Atatürk, batılılaşmayı hedef gösterirken şöyle der:
“Memleketler muhteliftir, fakat medeniyet birdir ve bir milletin terakkisi için de bu yegane medeniyete iştirak etmesi lazımdır. Osmanlı İmparatorluğu’nun sükutu, garba karşı elde
ettiği muzafferiyetlerden çok mağruru olarak, kendisini Avrupa milletlerine bağlayan rabıtaları kestiği gün başlamıştır.
Bu bir hata idi bunu tekrar etmeyeceğiz… Türklerin asırlardan beri takip ettiği hareket, devamlı bir istikameti muhafaza etti. Biz daima şarktan garba doğru yürüdük.”
Bugün Türkiye Cumhuriyeti, temel dinamiği “batılılaşma” olan ve Mustafa Kemal Atatürk tarafından gerçekleştirilen bir medeniyet projesinin ürünüdür.
Ve Büyük Önder, hedefi, Batılı toplumlar seviyesi olarak önümüze koyuyor.
Bu alışkanlıkla olsa gerek ki, kimileri farklı algılasa da Türkiye’nin gelişimi hep “batılılaşma” ile özdeşleştirildi.
Yani, Avrupalı Türkiye!
Bu hedefe ulaşma konusunda kuruluştan günümüze çok yıl katedildi. Her gelen Cumhuriyet hükümetleri de bu konularda çalışmalar yaptı.
Ancak son dönemlerde Türkiye’ye bakışta değişim oldu. Adeta Avrupalı Türkiye unutuldu! Düne kadar Batılı gözüyle Türkiye’ye bakanlar, şimdi yeni bir kavram geliştirdi. Peki bu gün geldiğimiz nokta neresi?
Avrupa’nın Türkiye’si yerine Afrika’nın Avrupa’sı Türkiye!
Peki, ne oldu da Batılı Türkiye’den Afrika’nın Avrupa’sı Türkiye’ye döndük?
Bunda bana göre en önemli pay, stratejik ortaklarımızın (!) Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında Türkiye’ye biçtiği roldü.
Türkiye, Afrika ve Ortadoğu ülkelerine örnek olmalı idi!
Bunun için de BOP denen illetin eşbaşkanlığı bile takdim edildi Başbakanımıza...
Batıyı örnek alan Türkiye yerine Afrika’nın Avrupa’sı olarak örnekleniverdik… Sonra da dalga dalga yayılan Arap Baharı...
Yazı, yazık; çok yazık!
Yazıma Mustafa Kemal Atatürk’ten bir söz ile nokta koyalım:
“- Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. Bilim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir.”