Türk, acılar içinde yaşarken birileri küresel ekonominin etkilerinden söz ediyor. Türk, sahipsiz iken birileri de küresel egemenlikten dem vuruyor.
Ancak ne deseler de, ne yapsalar da durum ortada... Türk"ün, Türk"üm diyenlerin acıları dinmiyor; dindirilmiyor.
Doğu Türkistan"dan ya da Türkmeneli Kerkük"ten gelen şahadet haberleri beni kahrediyor. Türk anaların karınlarındaki ceninler Çin"in zengin sofralarına meze olarak sunuluyor! Ama bu feryadı haykıran yiğitlerin sesini şerefli Türk basını (!) duymuyor!
Birileri Çin"e ekonomik alkışa devam ediyor! Kimileri de dağıtılmak üzere depolarında Çin oyuncakları saklıyor!
Şimdi Türk Ocakları Genel Merkezi"nin Mehmet Volkan imzasıyla kaleme aldığı; Meram Tıp Fakültesi"nden Prof. Dr. Halûk Yavuz Hocamızdan aldığım önemli bir açık mektubu okurlarıma iletmek istiyorum.
Türk kanı akıtan Çinli dostlarını üzmemek adına yanlışa düşenleri kınıyor; Türk-Çin İş Konseyi Başkanı Hüsnü Özyeğin ve Başkan Yardımcısı Yavuz Onay'a Açık Mektubu aynen yüce Türk milletinin dikkatlerine sunuyorum:
Sayın Onay,
7 Temmuz 2009 Salı günü saat 15:00"da, Habertürk televizyon kanalında yayınlanan Haber Masası isimli programa telefonla bağlanarak, geçen hafta içerisinde Doğu Türkistan"da vuku bulan ve insanlık adına utanç verici bir görüntü olan olaylar hakkında çeşitli yorumlar yaptınız. Konuşmanızda bahsi geçen bölgenin adının Sincan Uygur Özerk Bölgesi olduğunu, orayı başka bir isimle anamayacağımızı, aksi takdirde Çin"le ilişkilerimizin bozulacağını belirttiniz. Bölgede Çinlilerin ve Uygurların yıllardır barış ve kardeşlik içerisinde yaşadığını, bugün bu kardeşliği bozmaya çalışanların ise Çin Hükümeti tarafından çok doğru bir şekilde tespit edildiğini söylediniz. Tamamı bu minvalde gerçekleşen konuşmanızın özü ve özeti bu şekildeydi.
En basit ifadesiyle cehaletle dolu olan sözleriniz, en hafif tabiriyle derin üzüntü yaratmıştır. Çin devletinin Doğu Türkistan"da yürüttüğü politikaları burada tek tek anlatmanın lüzumu yoktur. Zaten son günlerde hem dünya hem ülkemiz basınında birçok defa yer almıştır. Ayrıca Doğu Türkistan"ın tarihine birazcık aşina bir insan için bile kardeşlik saptaması çok komik kaçacaktır. Aslında bildiğinizden emin olduğum tarihten de burada bahsetmeyeceğim. Sadece insan hakları örgütlerinin Çin ile ilgili raporlarını okumanız yeterli olacaktır. Ayrıca Türkiye"ye iltica etmiş birçok Doğu Türkistanlı"nın neden vatanlarını bırakıp buralara kadar geldiğini kendinize sorduğunuzda nasıl bir cevap vereceğinizi çok merak ediyorum. Bundan elli küsur sene önce insanlar neden kaçıp buralara kadar gelmişlerdir? Barış (!) ve kardeşlik (!) dolu yuvalarını bırakıp, felaketlerle dolu bir göçe neden katlanmışlardır.?
Olayları kışkırtanların Çin hükümeti tarafından doğru olarak tespit edildiğini söylediniz. Çin hükümeti olaylardan Dünya Uygur Kurultayı"nı ve Rabia Kadir"i sorumlu tutmuştur. Rabia Kadir bütün dünyanın insan hakları savunucusu olarak tanıdığı, Nobel Barış ödülü adayı olmuş, bütün mal varlığına Çin hükümeti tarafından el konulmuş bir insandır. Çin"in kapalı dikta yönetimi altında Kadir"in, Uygur Türkleri"ne internet ortamında benliklerini hatırlatmak ve insan hakları suçlarını dünyaya duyurmaya çalışmaktan başka, nasıl bir etkisi olmuş olabilir? Yıllarca kardeşlik olduğunu söylüyorsunuz. Dünya Uygur Kurultayı ve Rabia Kadir son yılların aktörleridir. O zaman 1990"da, 1997"de ve çok daha önce tarih boyunca yaşanan katliamları hangi dış güçler (!) körüklemiştir?
Oraya Çin yönetiminin verdiği isimle seslenmemizi, başka isim kullanamayacağımızı söylüyorsunuz. Anladığım kadarıyla tarihi gerçekler ve toplum yapısı sizin için hiçbir şey ifade etmiyor. Acaba Türkçe"nin ilk sözlüğünü yazan Kaşgarlı Mahmut"un adını duydunuz mu? Peki Kaşgar nerededir? Göktürk, Uygur, Kırgız, Karahanlı vs. devletlerinin kurulduğu toprakları biliyor musunuz? Bölge 1759"da işgal edildiğinde bir tek Çinlinin yaşamadığını (tek tük tüccarlar, mülteciler, maceraperestler istisnadır), 1949"da Doğu Türkistan Cumhuriyeti yıkıldığında bile Çinli nüfus oranının ancak %6 olduğunu ve bölgenin isminin 1768"de yeni kazanılmış toprak anlamında Sinkiang olarak değiştirildiğini biliyor musunuz? Çinliler bile bu toprakları sonradan işgal ettiklerini bu isimle itiraf ederken, sizin bu, kraldan çok kralcı tavrınız anlaşılabilir olmaktan çok ötedir. Sizin mantığınıza göre Amerika bugün Irak veya Afganistan"ın adını Newland olarak değiştirse, Irak ve Afganistan isimlerini sonsuza kadar dilimizden söküp atmamız gerekmektedir.
Sayın Onay,
Tavrınızın anlaşılmaz, komik ve üzüntü verici olduğunu söylemiştim. Ancak galiba Çin ile yaptığınız işlerin hacmi düşünülünce tavrınız anlaşılabilir bir nitelik almaktadır. Merak ettiğim, paranın insanların gözünü nasıl bu kadar kapatabildiği, zulme nasıl bu kadar ortak edebildiğidir? Her türlü insani değerden ve insanlığın tarih boyunca elde ettiği en temel ve basit bir hak olan yaşam hakkına saygıdan bile bu kadar yoksun olabilmenizin başka bir cevabı yoktur sanırım. Yıllardır Doğu Türkistan"da sönen ocaklar ve bugün sokaklarda feryat eden analar ile darağacına gönderilecek olan masum insanlar sizden bir özür beklemektedir. Umarım ki, açıklamalarınız para hırsınızdan değil cehaletinizden kaynaklanmış olsun ve bu cehaleti de üzerinizden atmış olun.
Sayın Özyeğin,
Sizin konuyla ilgili bir açıklama veya konuşmanıza rastlamadım. Ancak başkan yardımcınız kurumunuz adına konuştuğu için, onun açıklamaları sizi de bağlamaktadır. Konuyla ilgili, Sayın Onay"ın söylediklerinin kurumunuzu bağlamadığına yönelik bir açıklama yapmaz iseniz yukarıdaki sözlerim aynen sizin için de geçerlidir.
Ayrıca bildiğim kadarıyla son zamanlarda eğitime de yatırım yapmış, Özyeğin Üniversitesi isimli bir eğitim kurumu kurmuş durumdasınız. Üniversiteler demokrasinin, özgür düşüncenin ve temel insan hak ve hürriyetlerinin en büyük savunucusu olan kurumlardır. Ayrıca eğitimden ticari amaç gütmek hiçbir etik anlayışa sığmaz. Eğer Sayın Onay"ın düşüncelerine siz de sahipseniz, ülkemizde nasıl insanlara üniversite kurdurulduğu acilen sorgulanmalıdır. Böyle bir zihniyetin özgür düşünceli ve insan hak ve hürriyetlerini kalpten savunan gençler yetiştirmesi elbette beklenemez. Yukarıdaki mantık doğru ise üniversitenizi de salt bir ticari araç olarak gördüğünüzü kanıtlamak için başka bir delile ihtiyaç yoktur.
Sayın Özyeğin,
Konuya acilen bir açıklama getirmeli, düşüncelerinizi kamuoyu ile paylaşmalısınız. Aksi halde gençlerimizi nasıl insanların kurduğu eğitim (!) kurumlarına emanet ettiğimizi bilmek bütün Türk halkının hakkıdır.