Sahil Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
Siyaset 15 Şubat 2013 - 17:21 Yorum: 0

Eli kana bulaşmamış kişilerle görüşmeye hazırım

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, TBMM'de düzenlenen Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu 71. Toplantısı'nda komisyon üyelerine Suriye konusunda konuşma yaptı.

Eli kana bulaşmamış kişilerle görüşmeye hazırım

TBMM - Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, TBMM'de düzenlenen Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu 71. Toplantısı'nda komisyon üyelerine Suriye konusunda yaptığı konuşmada, Suriye Ulusal Koalisyonu Başkanı Muaz El Hatip'in geçtiğimiz günlerde yaptığı Beşşar Esed'in yardımcısı Faruk Şara gibi "eli kana bulaşmamış kişilerle görüşmeye hazırım" çağrısını hatırlatarak, Suriye rejiminin buna olumlu bir tepki vermediğini söyledi.

Davutoğlu, ''Hani diyalog diyenler, hani 'taraflar bir araya gelsin de bu mesele siyasal diyalogla çözülsün' diyenler- Bu kadar acıya, 70 bin insan ölmesine rağmen ve benim gözümde Muaz El Hatip gibi hassas bir insan bütün o yaşına başına ve liderliğine rağmen, birçok kez bu olayları hatırlayıp ağlamasına rağmen, o ıstıraba rağmen, hangi Suriyeli'ye dokunsanız ağlıyor, buna rağmen bütün bu acıyı yüreğine gömüp çağrıda bulundu. Ne oldu Suriye rejiminin tepkisi- Daha çok saldırı'' diye konuştu.

''Muhalefetin uluslararası toplumu harekete geçmesi için ikna etmesi açısından ne yapması gerekiyor-'' diye soran Davutoğlu, şöyle devam etti:

''Öldürülen onlar, zulüm gören onlar, eleştirilen onlar, eline hiçbir imkan verilmeyen onlar. Burada artık bir muhasebe yapma vakti geldi. Siyasi diyalogsa hemen şimdi. Ama eli kana bulaşmamış olanlarla.''

BM Güvenlik Konseyi'nin artık inandırıcılığını kaybettiğini belirten Davutoğlu, ''Uluslararası vicdanı kim temsil ediyor, BM Genel Kurulu mu, yoksa veto kullanan ülkeler mi-'' dedi.

Davutoğlu, ''Nerede adalet, nerede uluslararası ahlak, vicdan ve toplum- Kim temsil ediyor bizi- Hangi hakla temsil ediyor- Suriye'de 70 bin insanın ölümü üzerine milyonlarca insan aç ve bilaç kış şartlarında yaşarken, BM Güvenlik Konseyi harekete geçmiyorsa, ne zaman geçecek- Niçin bu bedeli sadece Türkiye gibi komşu ülkeler ödüyor hep- Niye Avrupa sokaklarında bunu sorgulayan yeni bir demokratikleşme hareketi yok- Niye Avrupa parlamentosu gür bir sesle 'BM Güvenlik Konseyi yapmıyorsa biz yapıyoruz ve BM Güvenlik Konseyi'ni acilen tedbir almaya çağırıyoruz' diye bir girişimde bulunmuyor- Ne zaman uyanacağız- 70 bin yerine 700 bin insan ölünce mi-'' dedi.

Uluslararası topluma çağrı yapan Davutoğlu, Suriye'ye insani yardımların girebilmesi için tedbir alınmasını istedi. Davutoğlu, ''BM Güvenlik Konseyi 'humanitarian access' (insani erişim) başlıklı bir karar kabul etsin. İnsani yardımın ulaşmasıyla ilgili bir karar. Her yerde geçerli olmak üzere. Muhaliflerin de rejimin de kontrolünde olan yerler olmak üzere. İnsani yardımı engelleyen tarafa müeyyide uygulayan bir karar çıksın'' diye konuştu.

Rejimin Suriye'de halkı Scud füzeleriyle vurduğunu hatırlatan Davutoğlu, BM evrensel normları çerçevesinde savaş suçlarını kim işliyorsa buna tepki verilmesi gerektiğini söyledi.

Davutoğlu, ''Eğer havadan ayrım gözetmeden bombardıman yapılıyorsa sivil mekanlara bu bir savaş suçudur. Füze gönderiyorsa savaş suçudur. Alınmış esirler kim tarafından olursa olsun öldürülüyorsa savaş suçudur. Bunda anlaşıyoruz. Bu bizim normumuz. Gelin bu konuda harekete geçelim, diyelim ki 'bundan sonra bu uygulamalar olursa' buna ortak tepki vereceğiz' diyelim. Hala cevap bekliyoruz çağrımıza'' ifadelerini kullandı.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, uluslararası toplumun yeterli tepkiyi veremediği için Suriyeler'in Türkiye'ye yöneldiğini belirterek, "Bütün sorumluluğu Türkiye'nin alması bekleniyor. Biz insani sorumluluğu alırız. Ama bilinsin ki siyasi sorumluluğu vebali hala Suriye krizine 70 bin insan ölmesine rağmen aynen Bosna-Hersek'te olduğu gibi karar alamayan BM Güvenlik Konseyi'nin üzerindedir'' dedi.

Suriye krizinin dondurulmasının en büyük tehlike olduğunu ifade eden Davutoğlu, Ortadoğu'daki değişimde donmuş krizlere izin verilmemesi gerektiğini söyledi. Bu süreçte reformların siyasi yapılar dağılmadan, siyasi sınırlar yok edilmeden yapılmasının önemine işaret eden Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Artık Ortadoğu ve Akdeniz toplumları o kadar birbirine girişken ki bu sınırları da duvar olmaktan çıkarmalıyız. Siyasi sınırlara saygı göstermeliyiz. Avrupa Birliği'nden hareketle Ortadoğu'ya da teklif ettiğimiz şey, siyasi sınırları bilmekle birlikte, bu sınırları anlamsızlaştırmak ve ekonomik ve kültürel açıdan bütün Ortadoğu halklarının birbirine karıştığı, kaynaştığı, bütün mezheplerin, bütün dinlerin, bütün etnisitelerin iç içe bir arada yaşadığı yeni bir Ortadoğu ya da Akdeniz düzeninin temellerini atmak zorundayız. Bunu sağlayabilmek için de en büyük görev belki de bu bölgeye komşu olan iki entiteden geliyor. Avrupa Birliği ve Türkiye."

"Türkiye, AB içinde olsaydı AB'nin bu Akdeniz'deki dönüşüme etki etme kabiliyeti misliyle fazla olacaktı" diyen Davutoğlu, Türkiye'nin de AB değerleriyle Akdeniz'i dönüştürme kapasitesinin daha yüksek olabileceğini söyledi. Davutoğlu, "Ümit ederim bir gün bu da anlaşılacak ve Türkiye ve AB olarak iki ayrı entiteden değil, ortak bir birlikten bahsedeceğiz" dedi.

BM'nin geçmişte Bosna'da kötü bir sınav verdiğini hatırlatan Davutoğlu, "Şimdi ondan sanki ders almamışız gibi Ortadoğu'daki dönüşümler konusunda BM Güvenlik Konseyi aynı atalet içinde" dedi. Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Uluslararası toplum maalesef yeterli tepkiyi yeterli ölçüde veremediği için insanlar akın akın aynı 1990'lı yıllarda Türkiye'ye yöneldikleri gibi şimdi de Türkiye'ye yöneliyorlar. Bütün sorumluluğu Türkiye'nin alması bekleniyor. Biz insani sorumluluğu alırız. Ama bilinsin ki siyasi sorumluluğu vebali hala Suriye krizine 70 bin insan ölmesine rağmen aynen Bosna-Hersek'te olduğu gibi karar alamayan BM Güvenlik Konseyi'nin üzerindedir. Bu vebali dolayısıyla eminim bir gün bir başka BM Genel Sekreteri Humus sokaklarına inecek ve Suriye halkından özür dileyecek."

Türkiye'nin tarihi mirasının dine, mezhebe, etnisiteye bakmadan yardım isteyene kucak açmak olduğunu vurgulayan Davutoğlu, Türkiye'ye sığınan ve kamplarda kalan Suriyeliler'in sayısının bu sabah itibariyle 182 bini bulduğunu söyledi. Davutoğlu, şehirlerde de 100 bin civarında Suriyeli bulunduğunu belirtti.

"Suriye'deki insani durum bir faciadır" diyen Davutoğlu, Suriye'de insanların ekmek su bulamadığını, üstelik havadan bombardıman altında yaşadıklarını aktardı. Davutoğlu, kamplarda verilen hizmetlerle ilgili sayısal bilgiler de verdi ve bunların Avrupalı parlamenterlerin ülkelerine iletmesini istedi.

Davutoğlu, "Peki biz bunları yaparken uluslararası toplum yeterince yapıyor mu- Tabii yapanlara teşekkür ediyoruz. Rakamları açıklamak istemem. Ben bütün dünyaya dışişleri bakanlarına mektup gönderdim özellikle ilgili ülkelere. 'Acil yardıma ihtiyaç var Suriye'de, siz de katkıda bulunun' diye. O yardım miktarlarını tarihi bir kayıt olarak Dışişleri arşivlerinde duruyor. Ama bilinirse, gerçekten trajedinin büyüklüğüne göre, uluslararası refleksin ne kadar küçük olduğu ortaya çıkar" dedi.

Ahmet Davutoğlu, Türkiye'nin tek başına sadece kamplara yaptığı yardım tutarının AB'nin toplam yardımından daha fazla olduğunu belirtti.

Dışişleri Bakanı Davutoğlu, "Hükümetimizi tenkit edenler bu insani tabloya bir bakmalılar. Bizim tek hedefimiz var. 10 sene, 20 sene sonra hatırlandığında 'necip Türk milleti Türkiye'deki kardeşlerimiz bizim için her şeyi yapmışlardı' desin Suriyeliler. Başka bir beklentimiz ve stratejik hesabımız yok" diye konuştu.

Davutoğlu, Mısır, Tunus, Libya'da seçimler yapıldığını, 2013 yılının ise geçici hükümetler yerine kalıcı parlamentoların belirleneceği seçimlerin yapılacağı bir yıl olduğunu söyledi. Davutoğlu, geride bir tek Suriye'nin kalacağını dile getirdi ve şu ifadeleri kullandı:

"Bu ülkelerde kim iktidara gelirse gelsin, halk kimi seçerse seçsin, bizim muhatabımız odur ve o Türkiye'nin dostudur. Halkın tercihinin ötesinde kimse bir şey empoze edemez. Avrupa'nın da aynı netlikte konuşması lazım. 'Şu grup gelirse demokrasi tehlikeye girer' dediğinizde bizdeki 28 Şubat benzeri müdahalelerin önünü açarsınız. 27 Mayıs veya 12 Eylül. Biz Avrupalılar, Türkler olarak, bütün Avrupa kurumları ve milletleri olarak 'biz Ortadoğu halklarının aldığı karar neyse, ona saygılıyız, kim gelirse halkın tercihidir' dememiz lazım."

Davutoğlu, "Artık net bir tutum alma vaktidir. Tereddüt zalime fırsat vermektir. Tereddüt, otoriter rejimlere sadece güç verir" dedi.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriye konusunda olumlu ve olumsuz senaryolar olduğunu dile getirerek, ''Nasıl bütün zalimler gittiyse Esed de gidecek. Ama bu gidiş bir geçiş süreci içinde nizamlı bir şekilde olmaz ve Esed son ana kadar katliamlarına devam edip, bombalamaya devam eder, bir yıkım şeklinde bir geçiş olursa birçok risk var'' dedi.

Davutoğlu, komisyon üyelerine Suriye konusunda yaptığı konuşmanın ardından parlamenterlerin sorularını yanıtladı.

Davutoğlu, Esed sonrası öngörüleriyle ilgili bir soru üzerine Suriye'de iki senaryo bulunduğunu söyledi. Davutoğlu, birinci senaryonun olumlu olduğunu, uluslararası toplum baskıyı artırırsa ve Esed, ''devlet yapısının bozulmamasını teminen eli kana bulaşmamış olanlarla muhalefetin birlikte oluşturacağı bir geçiş hükümetine yetkilerini devrederse'' bir geçiş süreciyle çok emniyetli şekilde Suriye'de demokrasinin kökleşeceğine inandığını söyledi.

Davutoğlu, bu kadar ölümden sonra ülkede Esed denetiminde bir seçim yapılmasının Miloseviç denetiminde Bosna'da seçim yapılması gibi olacağını söyledi. Davutoğlu, olumsuz senaryoyu ise şöyle anlattı:

''Nasıl bütün zalimler gittiyse Esed de gidecek. Ama bu gidiş bir geçiş süreci içinde nizamlı bir şekilde olmaz ve Esed son ana kadar katliamlarına devam edip, bombalamaya devam eder, bir yıkım şeklinde bir geçiş olursa birçok risk var. Bugün şöyle bir kanaat var, özellikle batıda Avrupa'da ve Amerika'da; 'nasıl olsa bu gidecek, biz risk almadan kendi başına gitsin'. Rusya ve İran'da olan diğer kanaat ise 'o kalsın, 2014 seçiminde gitsin'. Bu sürede kaç yüz bin insanın daha öldürüleceğini merak eden bir tek Türkiye var.''

Davutoğlu, Kıbrıs Rum kesiminden bir parlamenterin sorusu üzerine, Kıbrıs'ta Rumlar'ın değil, Türkler'in haklarının ihlal edildiğini söyledi. Kıbrıslı Türkler'in resmi futbol maçı oynayamadığını, ticaret yapamadığını, en temel insani haklardan faydalanamadığını dile getiren Davutoğlu, Rumlar'ın ise AB'nin tanıdığı ayrıcalıklı tavırla her türlü imkana sahip olduğunu söyledi. Davutoğlu, adadaki Türk askeri gücünün uluslararası haklar çerçevesinde adaya gittiğini hatırlatarak, şöyle devam etti:

''2004'te eğer Kıbrıs Barış planı, ki Avrupa Parlamentosu'nda büyük coşkuyla karşılanmıştı, kabul edilmiş olsaydı şu anda bizim orada Yunanistan ile birlikte çok sembolik bir birliğimiz olacaktı. Geri kalan bütün askerlerimiz çekilmiş olacaktı. Bu plana kim karşı çıktı- Kıbrıs Rumları mı karşı çıktı, Kıbrıs Türkleri mi karşı çıktı- 2004'te kararı siz verdiniz sayın bayan.''

''Keşke siz burada bugün tanımadığımız bir ülkenin milletvekili olarak değil, birleşmiş ve barış içinde yaşayan bir Kıbrıs'ın milletvekili olarak buraya gelmiş olsaydınız'' diyen Davutoğlu, ''Ama öyle olmamışsa bunun sorumlusu Türkiye Cumhuriyeti de değildir, Kıbrıs'ta bütün hakların feragat ederek yaşamak zorunda bırakılmış Kıbrıs Türkleri de değildir. Ümit ederim bir gün barış çizgisine gelinir'' dedi.

Davutoğlu, Türk hükümetinin Kıbrıs'ta barış istediğinin altını çizerek, ''Ama bu barışın adil ve hakkaniyetle sürdürülebilir bir barış olması lazım. Bu oluncaya kadar da Kıbrıs Türkleri ve Kıbrıs üzerindeki garantörlük haklarımızı sonuna kadar kullanmaya kararlıyız'' diye konuştu.

Davutoğlu ''Eğer 2004'te bu karar verilmiş olsaydı sizin tarafınızdan bugün Güney Kıbrıs Rum yönetimi ekonomik kriz yaşıyor olmazdı. Türk-Yunan ilişkileri de böylesine zehirlenmiş olmazdı. İnşallah bir gün o barış günlerini de görürüz'' dedi.

Haber Kaynağı:
Malatya Haber
Malatya Haber
Malatya Haber
Malatya Güncel Haber